TÜRKİYE’DE DEPREM GERÇEĞİ
6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş’ın Pazarcık ve Elbistan ilçelerinde 9 saat arayla 7,8 ve 7,7 büyüklüğünde gerçekleşen iki büyük deprem Doğu Anadolu Fay Hattı üzerinde 11 ilde büyük yıkımlara ve çok sayıda can kayıplarına neden oldu. Dünyada ancak kurallara uyum ile afete dirençli kentler oluşturmanın mümkün olduğunu gösteren çok sayıda örnek de bulunmaktadır. Gerek geçmiş tecrübelerimiz gerekse de gelecekte karşılaşma ihtimalimiz olan afetler dikkate alınarak bu sayımızda deprem özelinde afetlere karşı dirençli ve sürdürülebilir kentler oluşturulmasında öncelikli
bazı alanlardaki kurallara yer vereceğiz.
Depremler sonrasında sismik olarak oldukça hareketli olan bölgede aralarında merkez üssü Hatay’ın Defne ve Samandağ ilçeleri olan 6.4 ve 5.8 büyüklüğündeki depremler de dâhil olmak üzere 9 bine yakın deprem meydana geldi. 200 binin üzerinde konutun çeşitli derecelerde hasar aldığı, 50 bine yakın insanın hayatını kaybettiği depremler afetlerin yıkıcı yüzünü bir kez daha büyük bir acı ve kayıpla hatırlattı. 2023 yılında ikinci yüzyılına hazırlanan Türkiye için “Yüzyılın Felaketi” olarak tanımlanan bu depremlerin neden olduğu çok yüksek sayılardaki kayıplar, deprem başta olmak üzere birçok afet riskinin tehdidi altındaki ülkemizin afetlere hazırlık çalışmalarının ciddi şekilde artırılması gerektiğini göstermiştir. Gerçekleştiği bölgede “toplumun tamamı veya belli kesimleri için fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplar doğuran, normal hayatı ve insan faaliyetlerini durduran veya kesintiye uğratan, etkilenen toplumun baş etme kapasitesinin yeterli olmadığı doğa, teknoloji veya insan kaynaklı olaylar” olarak tanımlanan afetler nihayetinde bir olayın kendisinden ziyade neden olduğu sonuçları ifade etmektedir. Bu nedenle de doğa, insan veya teknoloji kaynaklı bir olayın afete dönüşmesini büyük oranlarda engelleyebilecek çalışmalar gerçekleştirmek mümkündür. Ancak afetin tanımında da görüleceği üzere gerçekleştiği bölgede toplumun tamamını hatta kaynak ve niteliğine göre o bölgenin kültürel, sosyal ve ekonomik bağlarının olduğu çok geniş bir alanı etkileyen afetleri önlemeye yönelik çalışmaların çok fazla uzmanlık alanından beslenmesi gerekmektedir. Afet riski altındaki bölgenin alt ve üst yapı sağlamlığı ve o bölgede yaşayan toplumun bilinç ve hazırlık seviyesi etrafında şekillenen bu çalışmaların gerçekleştirilmesinde bir takım kurallara uyulması gerekmektedir.
“Afetlerde en büyük kayıplara binalar neden olur”
İstanbul Aydın Üniversitesi Afet Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi (AFAM) Koordinatörü Serhat Yılmaz, afetlerde en büyük kayıplara binaların neden olduğunu belirterek, binaların depreme karşı sağlamlığını yapı laboratuvarları aracılığı ile öğrenileceğini aktardı. Yılmaz, UTED okurları için yaptığı uyarılarda, sağlam olmayan binaların güçlendirilmesi ya da yeniden inşa edilmesini de önerdiği depremden korunmak için yapılacakları şöyle listeledi:
1-Masalara kaydırmaz örtüler
Ev içerisinde yer alan dolap, raf, masa ve sehpa gibi eşyaların üstünde ve içindeki nesnelerin altına kaydırmaz örtüler yerleştirin.
2-Dolapların üzerindeki tüm yükleri indirin
Herhangi bir sarsıntı sırasında düşerek size zarar verebilecek ya da evden çıkışınızı zorlaştırabilecek dolapların üzerindeki tüm yükleri daha güvenli alanlarda muhafaza edin.
3-Yüksek mobilyalar duvara sabitlensin
Ağır ve yüksek mobilyaları uygun yöntem ve aparatlarla duvarlara sabitleyin.
4-Zehirli ve yanıcı maddeler ayrı yerlerde
Zehirli ve yanıcı maddeleri, düşüp kırılmayacak/saçılmayacak ve birbiri ile etkileşime girmeyecek ayrı yerlerde muhafaza edin.
5-Fazla eşyaları taşımak
Fazla eşyaları ev dışına taşıyın veya ihtiyaç sahiplerine verin.
6-Doğalgaz için esnek bağlantı
Gaz veya doğalgazın cihazlarla buluştuğu noktalarda esnek bağlantılar kullanın.
7-Eşyaları aparatlarla duvara sabitleme
Bilgisayar, televizyon gibi elektronik cihazları bulunduğu masa/sehpaya, onları da uygun yöntem ve aparatlarla duvara sabitleyin.
8-Dekoratif süslemeler
Ayna, resim çerçeveleri ve abajur gibi dekoratif süslemeleri bağlantı noktalarından kanca vidalarla sabitleyin.
9-Dolap kapakları
Tüm dolap kapaklarını güçlü mandallarla veya mıknatıslı düzeneklerle kilitleyin.
10-Yangın ikaz sistemleri
Evinizde yangın ikaz sistemleri bulundurun ve yangın söndürme eğitimlerine katılın.
11-El feneri
Yatakların yanına birer el feneri ve önü kapalı kalın tabanlı terlikler yerleştirin.
12-Güvenli buluşma noktaları
Ev içinde çıkışa yakın, bina dışında tehlikelerden uzak ve mahalle dışında güvenli buluşma noktaları belirleyin.
13-Aile üyeleri ile haberleşme yöntemi
Afet sonrası aile üyeleri ile haberleşebileceğiniz alternatif yöntemler geliştirin.
14-Bilgi kartları
Tüm aile üyeleri için üzerinde acil durumlarda gerekli olacak bilgilerin yer alacağı bilgi kartları hazırlayın ve yanınızda taşıyın.
15-Acil durum telefon numaraları
Acil durum telefon numaralarının hangi durumlarda nasıl aranacağını her aile üyesine öğretin.
16-En az 3 günlük gerekli malzeme
Afetlerde ihtiyaç duyabileceğiniz ve hayatınızı sürdürebileceğiniz gereksinimler için tüm aile bireyleri göz önünde bulundurularak en az 3 günlük gerekli malzemeyi toplayıp afet acil durum çantası hazırlayın.
17-Sigorta
Afetlerin yol açacağı ekonomik zararlardan korunmak için sigorta yaptırın.
18-Çök-kapan-tutun veya cenin pozisyonu
Olası bir deprem sırasında panik olmanızı engellemek ve size zarar verebilecek eşyalardan kendinizi korumak için çök-kapan-tutun veya cenin pozisyonu gibi hedef küçültme hareketlerinin, bulunduğunuz mekâna göre, nerelerde ve nasıl yapılacağını tüm aile üyelerine öğretin.
19-Tahliye planı hazırlayın
Yaşadığınız yeri tahliye etmeniz gerektiğinde nasıl tahliye olunacağını belirten bir tahliye planı hazırlayın.
20-Koruyucu giysiler ve sağlam ayakkabılar giyin
Tahliye olurken koruyucu giysiler ve sağlam ayakkabılar giyin, evi terk ederken acil durum çantanızı yanınıza alın, elektrik, su ve doğalgaz gibi altyapı tesisatlarını kapatın, evinizin kapısını kilitleyin.
21-Yetkililerin belirlediği tahliye yollarını kullanın
Yetkililerin çeşitli iletişim araçlarından yapacağı uyarılar doğrultusunda hareket edin, yetkililerin belirlediği tahliye yollarını kullanın.
22-Binaya girmeyin
Deprem sonrası binada yapısal bir hasar olmadığı yetkili resmi birimlerce belirtilmeden binaya girmeyin.
23-Yılda en az iki kere tatbikat
Olası bir afet sırasında tüm aile üyelerinizin ihtiyaç duyabileceği gereksinimlere göre afet planınızı geliştirin ve mutlaka yılda en az iki kere tatbik edin.
Deprem- Zemin Etkileşimi
Zemin tabakaları üniform tek tip katman değildir: bir kısmı sert kayalarla, bir kısmı sert zemin ve bir kısmı çamur veya dolgu ile kaplıdır. Bu zemin tiplerinin dağılımı, değişebilir ve her bölgenin kendine özgü yapısı, depremin etkisini o bölgede etkiler. Sonuç olarak, bir depremin merkez üssünden aynı uzaklıkta bulunan iki nokta önemli ölçüde farklı etkiler yaşayabilir. Bir alan nispeten az zarar görmüşken, diğeri jeolojik parametrelerin değişimi nedeniyle daha fazla etkilenebilir. Bu farklılık “Saha etkileri” olarak tanımlanabilir ve iki genel özelliğe dayanmaktadır: zeminin sıklığı ve ana kayanın üzerindeki sediment katmanın toplam kalınlığı.
Bir depremin etkileri katmanın yumuşaklığına göre değişir. Yayılan sismik dalgalar, sert kayada yumuşak zemine göre daha hızlı hareket eder ve bu dalgalar sert katmandan yumuşak katmana geçerken, genlikleri artar. Daha büyük bir dalga daha şiddetli bir depreme neden olur. Ayrıca sediment kalınlığı artınca dalga boyları artmış olup ve daha güçlü büyütme anlamına gelir.
2018`de yayınlanan Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği, sahadaki zemin ve kaya tipini üst 30 metredeki ortalama kayma dalga hızına (Vs)30 dayalı olarak altı farklı zemin sınıfı olarak tanımlamıştır. ZA yerel zemin sınıfı, sağlam, sert kayalardan oluşmaktadır. Sert kayalarda ortalama kayma dalga hızı 1500 m/sn’den büyüktür. Bu sınıf en az dalga büyütme etkisine neden olur. Zemin sınıfı ZE bunun tam tersidir; en çok büyütme etkisine sahip en yumuşak zemin sınıfıdır. Bu zemin sınıfı gevşek kum, çakıl veya yumuşak kil tabakaları içermektedir. Saha sınıfı ZF, sahaya özel araştırma ve değerlendirme gerektiren zeminlerdir. Bu tip katmanlarda deprem etkisi altında göçme ve çökme meydana gelebilir.
Zemin tipi, bir depremin etkilerinin önemli bir belirleyicisi olsa da tek faktör değildir. Fayın yönü, kırılan fayın uzunluğu ve zeminde gömülü yapılara çarptığında dalgaların dağılması gibi diğer özellikler, önemli faktörler oluşturabilir ve bu önemli faktörler her deprem için benzersizdir.
Depreme Dayanıklı Yapı Tasarımı Felsefesi
Depreme dayanıklı yapı tasarımının ana felsefesi, ekonomik faktörleri de göz önüne alarak, yapıların deprem etkisinde doğrusal olmayan davranışına izin verilmesini hedeflemektir. Modern deprem yönetmeliklerinin tamamında kabul gören bu tasarım felsefesi, sık meydana gelen hafif şiddetli depremlerde, taşıyıcı ve taşıyıcı olmayan elemanlarda hiç hasarın olmaması, orta şiddette depremlerde, taşıyıcı elemanlarda hasarın olmaması ya da taşıyıcı olmayan elemanlarda hafif hasarın meydana gelmesi, seyrek meydana gelen şiddetli depremlerde ise taşıyıcı elemanlarda hasarın olması fakat yapıda can kaybına sebep olunmaması ve göçmenin meydana gelmemesi üzerine dayanmaktadır. Ülkemiz, deprem kuşağında yer alan bir konumda bulunması sebebiyle, tarih boyunca şiddetli depremlerin yıkıcı etkilerine sahne olmuştur. Cumhuriyet tarihimizin ilk yıkıcı depremi 1939’da Erzincan’ da 7.9 büyüklüğünde meydana gelmiş olup yaklaşık 33 bin can kaybı ile sonuçlanmıştır. 1999 tarihli Kocaeli depremi de 7.4 büyüklüğünde meydana gelmiş ve yaklaşık 20 bin can kaybı ile sonuçlanmıştır. Aynı yıl 7.2 büyüklüğünde meydana gelen Düzce depreminde ise can kaybı 845 olarak açıklanmıştır. Ülkemizi derinden sarsan ve tüm yurdu yasa boğan 6 Şubat 2023 tarihinde ise 9 saat ara ile Kahramanmaraş merkezli 7.7 ve 7.6 büyüklüğünde iki ayrı deprem olmuş ve etkisi yaklaşık 10 ilde hissedilmiştir. Bu depremin hasar tanımlama ve kurtarma çalışmaları halen devam etmektedir. Deprem ülkesi olmamıza ve depreme dayanıklı yapı tasarımı felsefesinin yaklaşık 25 yıldır yönetmeliklerimizde yer almasına rağmen, gerek yönetmeliklerdeki tasarım gerekliliklerine uyulmaması, imalat sırasında kontrol ve denetimlerin düzgün yapılmaması ve kullanılan yapı malzemelerinin uygun olmaması gibi nedenlerle ciddi can ve mal kayıpları ile karşılaşılmaktadır. Bu durumun önüne geçebilmek için deprem yönetmeliklerinde gerekli kılınan tüm tasarım kriterlerine uyulması ve tasarım aşamasında belirlenen projenin inşa aşamasında da birebir uygulanması gerekmektedir. Bu amaçla getirilen yapı denetim mekanizmasının işlerliği de kontrol edilmelidir. Unutulmamalıdır ki, depreme dayanıklı yapı hiç hasar görmeyen yapı demek değildir. Depreme dayanıklı yapı, şiddetli bir depremde elbette hasar gören ama göçme aşamasına gelmeyen, can kaybına yol açmayan yapı demektir.
Afetlerle mücadelede risk odaklı iletişiminin gerekliği
Doğru bir risk iletişimi kurgulanmadan afet yönetiminde başarıya ulaşılamaz. Çünkü günümüz dünyasında açığa çıkan riskler küreselleşme eğilimi göstermekte. Üstelik bu eğilim tamamen insan davranışının bir ürünü.
Geleneksel toplumdan modern topluma geçiş risk kavramının günümüzdeki algılanma şekline evirilmesinde belirleyici temel unsur olarak görülmelidir. Çünkü göçebe yaşam tarzının hâkim olduğu ilk çağlardaki risk - insan etkileşiminin tarım toplumuna geçişteki değişimi Sanayi Devrimi sonrası çok daha ileri boyutlara taşındı. Bu nedenle günümüz risklerini çağımızın modernleşmesinden bağımsız göremeyiz. Daha açık ifade edecek olursak: Sanayi Devrimi sonrası başlayan ve günümüze kadar devam eden süreçte nüfusun ve ekonomik birikimin kısıtlı alanlar olan kentlerde yoğunlaşması, fosil temelli yakıtların aşırı tüketimi, atmosfere salınan sera gazları, yanlış arazi kullanımları, ormansızlaştırılan alanlar, atıkların neden olduğu çevre kirlilikleri ve diğer insan kaynaklı tahribatlar potansiyel tehlikeleri insanlık tarihinin hiçbir döneminde görülemeyecek kadar artırdı. Böylece milyonların bir arada yaşadığı devasa kentler, bir yandan doğa kaynaklı bir yandan da insan eliyle yaratılan riskler nedeniyle küresel düzeyde etkilere yol açabilecek büyük risk havuzlarına dönüştü. Ayrıca bu risk havuzlarının herhangi birinde potansiyel bir tehlike açığa çıktığında sadece gerçekleştiği bölgedeki toplumu değil, ekonomik ve sosyal bağı olan dünyanın farklı coğrafyalarındaki toplumları etkileyerek küreselleşme eğilimi gösteriyor. Örneğin 2011 yılında Japonya’nın Fukuşima kentini etkileyen depremin neden olduğu nükleer sızıntı, sadece Japonya’yı değil tüm dünyayı ilgilendiren bir tehlikeye dönüştü. Yine 2011 yılında Tayland’ın büyük bir bölümünün maruz kaldığı sel felaketinde bilgisayar yedek parçası üreten fabrikaları sel suları bastığı için tüm dünyada bilgisayar fiyatları bu durumdan etkilendi. Daha büyük bir etki yaratan ve hala devam eden Covid – 19 Pandemisi yaşadığımız bir diğer örnek. Bu örneklerden hareketle yakın gelecekte iklim değişikliğinin sonucunda karşılaşacağımız felaketleri ve buna bağlı büyük göç hareketleri veya olası bölgesel çatışmalar gibi olayların yaratacağı küresel etkileri tahmin etmek çok zor olmayacaktır. Sonuç olarak “üzerine düşünülmeyen ve rastgele bir gelişim” olarak nitelendirilen günümüz modernizmi eleştirisinin haklılığını gördüğümüz bugünün dünyasında kendi kendimizi yok etmenin eşiğine taşıyacak riskler en büyük korkularımız haline geldi.
Yukarıda örnek olarak verilen felaketlerin her birinin gerçekleştiği bölgede afet etkisi yarattığı açıkça görülüyor. Yakın geleceğe yönelik korkularımızın temelini oluşturan risklerinden herhangi birisinin açığa çıkması da yine afet etkisi yaratma potansiyeli taşımakta. Kısa bir afet tanımı analizi ile bu ifadenin daha iyi anlaşılmasına katkı sağlayabiliriz. Afet kavramına yönelik çok fazla tanım bulmak mümkün. Ancak Birleşmiş Milletlerin’in yaptığı tanım, genelin kabul ettiği bir tanımlama. Zaten diğer tanımlara da bakıldığı zaman temelde aynı dayanaklara sahip olduğunu göreceğiz. Birleşmiş Milletler; afeti “İnsanlar için fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplara neden olan, normal yaşamı durdurarak veya kesintiye uğratarak toplumları etkileyen ve yerel imkânlar ile baş edilemeyen her türlü doğa, teknolojik veya insan kaynaklı tüm olaylar” olarak tanımlamakta. Tanımdan hareketle doğa (deprem, sel, kuraklık, heyelan vb.), teknoloji (kimyasal veya radyoaktif serpinti vb.) ya da insan (çevre kirliliği, aşırı göç vb.) kaynaklı herhangi bir olayın afet olarak tanımlanabilmesi için iki önemli unsur aranıyor. Birincisi zarar görebilirlik unsuru. Zarar görebilirlik; olayın gerçekleştiği bölgedeki alt ve üst yapılarda fiziksel hasarların oluşması, ticari faaliyetlerin zarar görmesi ve eğitim, sağlık, iletişim, lojistik, güvenlik gibi günlük yaşamın işlerliğini sağlayan hizmetlerin durması veya kesintiye uğraması olasılığıdır. İkinci unsur ise baş edebilme kapasitesi. Bu unsur ile de maruz kalınan olayın açığa çıkardığı sonuçlarla mücadele etmede yerel imkânların yetersiz kalması, gerçekleştiği bölgede yaşamın devamı ve normale dönüş için dışardan gelecek yardımlara muhtaç kalma durumu ifade ediliyor. Bu durumda afete neden olacak herhangi bir tehlikenin sebep olabileceği zararları ne kadar azaltabilirsek baş edebilme kapasitemizi de o kadar artırmış oluruz. Bu ters orantı ise hazırlık çalışmalarının temel yaklaşımını oluşturuyor. Peki, bu hazırlık çalışmaları kimlerin sorumluluğunda olmalı? Bu sorunun cevabında afetin etki alanı bizi yönlendiriyor. Yani afete neden olan olaydan etkilenen toplum(ların)un tamamı hazırlık çalışmalarından sorumlu. Birer örnek ile çok kısa özetlemek gerekirse; devletlerin dâhil olduğu uluslararası yapılanmalar ve devletlerin merkezi yönetimleri politika üretmek ve denetlemekten, yerel yönetimler bölgelerindeki afete hazırlık çalışmalarını yürütmekten, özel sektör iş sürekliliğini sağlamaktan, üniversiteler afete dönüşebilecek riskleri belirlemek ve bu risklere yönelik çözümler üretmekten, medya halkın güvenilir bilgiye ulaşmasını sağlamaktan, sivil toplum kuruluşları halkın eğitimine destek olmaktan, vatandaşlar bireysel hazırlıklarını tamamlamaktan sorumludur. Bir bütünün parçalarını oluşturan bu sorumluluklardan herhangi birisinin yerine getirilmediği durumlarda tam anlamıyla bir hazırlıktan bahsedilemeyecektir.
Metnin bu bölümüne kadarki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere insan eylemi, var olan riskleri büyütebildiği gibi yeni riskler de yaratabiliyor. Doygunluğa ulaşan riskler ise açığa çıktığı bölgede ve bu bölgeye çeşitli bağların olduğu coğrafyalarda afet boyutuna ulaşabilen zararlara sebep olma potansiyeli taşıyor. Bu yönde gelişen bir risk - insan etkileşiminde doğru kurgulanacak bir iletişim faaliyetine neden ihtiyacımız olacağını ise kısaca şu şekilde açıklayabiliriz: Eğer bir riskin afete dönüşmesini engelleyecek çalışmalar yürütülecekse afetlerin etki alanı dikkate alınarak bu etki alanındaki tüm yapının hazırlıklı olmasını sağlayacak birbirini tamamlayan planlamalar yapılması gerekir. Çünkü afet etkisinin engellenmesi veya en aza indirgenmesi o yapıyı oluşturan kurum, kuruluş, grup, birey ve etki kapsamına girebilecek uluslararası unsurların birlikte hareket edebilmesine bağlı.
Bu birlikte hareket edebilme yeteneğinin kazanılması ise ancak doğru kurgulanmış bir iletişim planlaması ile mümkün olmakta. Ayrıca bireylerin doğru bilgiye ulaşmasında ve doğru bilginin yayılmasında, toplumsal kapasitenin artırılmasında ve de gerçekleştirilecek çalışmaların başarısında, en üst kurumdan en alt kademede görev ve sorumluluğu bulunan birime kadar geniş bir yelpazeyi kapsayacak iletişim sisteminin kurulması kritik bir başarı faktörüdür. Diğer yandan uluslararası kuruluşların son yıllarda yayınladığı raporlarda her geçen yıl dünyada gerçekleşen afet sayısı ve etki alanının katlanarak arttığının belirtilmesine rağmen planlı iletişim faaliyetlerinin yürütüleceği böyle bir iletişim sisteminin oluşturulamaması büyük bir eksiklik olarak görülmelidir.
Sonuçta günümüz dünyasında karşılaştığımız afetler, insan - risk etkileşimine odaklanmış doğru iletişim faaliyetlerine ne kadar çok ihtiyaç olduğunu açıkça gösteriyor. Ancak bu ihtiyacın karşılanmadığı çalışmaların uygulanması her zaman eksik kalacaktır. Özetle kapsamlı bir iletişim planına sahip olmayan hedefler ne kadar uygulanabilir olsa da “afete dönüşebilecek risklerle iç içe yaşadığımız” söylemi sadece metinlerde kalmaya devam edecektir. Bundan da hiçbir şekilde geri durmamak lazım. Yalnızca doğru insanları ve liyakatli insanları bulmak, fırsatçılara da müsaade etmemek, en önemli noktamız.