Son zamanlarda beni en çok etkileyen kitaplardan biri de Grigoriy Petrov‘un ‘Beyaz Zambaklar Ülkesinde’ adlı kitabı oldu. Bu kitabın bir ulusu ihya etmek için çizdiği yol, bir sektörü ihya etmek için gerekli olan ilhamı veriyor ise neden paylaşıp bunun üstünde düşünmeyelim?
İnsanların hayatını okudukları iki satır değiştirir mi? Bence değiştirir en azından bakış açısını
değiştirebilir. Belki içinde tutuştuğunuz onca düşünce darmadağın savruluyordur ve siz onları
bir bütün olarak göremediğiniz için bir anlam ifade etmiyordur. Sonra bir gün bir kitap içinde
bir cümle onları bir araya getirir ve siz aslında hep bildiğiniz şeylerin aslında ne ifade ettiğini
anlarsınız. Belki de ondan gelen ilk emir ‘Oku!’dur.
Son zamanlarda beni en çok etkileyen kitaplardan biri de Grigoriy Petrov‘un ‘Beyaz
Zambaklar Ülkesinde’ adlı kitabı oldu. Bir kitabın tüm içeriği ve anlatımlarıyla
uyuşmayabilirsiniz. Yazar ile görüş ayrılıklarınız ve hatta anlatımda bazı yerlerde size ters
gelen şeyler olabilir. Aslında bu da iyidir; farklı gözle bakılan bir dünyayı da tecrübe etmiş
olursunuz.
Şimdi bu kıymetli derginin konusu kitap yorumlamak mı diyeceksiniz. Pek tabii ki de değil.
Lakin bu kitabın bir ulusu ihya etmek için çizdiği yol, bir sektörü ihya etmek için gerekli olan
ilhamı veriyor ise neden paylaşıp bunun üstünde düşünmeyelim?
Çok şaşırtıcı olmayan temel bir kavram üstünde yoğunlaşıyor... Kurtuluş ve gelişim için
EĞİTİM... Sadece söz ile kalmayan, iyi kurgulanmış, okulla sınırlı olmayan bir değer bu. Dost
meclislerinde sohbet malzemesi olarak kalmayacak, şikâyet etmekten ibaret bırakılmayacak
kadar mühim bir konu.
Peki havacılık sektörü için biz bu temel kavramı kullanmada neredeyiz? Çok sayıda okulumuz
var mı? Evet var. Çok sayıda mezunumuz var mı? Evet var. Peki çok nitelikli bir eğitim
veriliyor mu? O kısmı hepimiz kendi tecrübelerimize görüşlerimize göre değerlendirip
cevaplayalım. Ama önce okul dendiğinde aklımıza gelen mevcut düzen içinde tanımlama
nasıl? Bu okullar bizler için ne üretiyor? Diploma...? İş imkânı...? Sıfat...? Bilgi...? Bilim...?
Merak...? Hadi bunları da hepimiz kendimizce cevaplayalım.
Peki okullarımızın içinde ne ürettiği, sadece muhteviyata mı bağlı yoksa fiziki koşulları, ders
zaman planlamaları da etkili mi? Tabii ki de etkili... Bu okullarda şekillenmesini beklediğimiz
şey, oraya giren insanların sadece bilgi değil aynı zamanda ruhlarıyla gelişip mezun olmaları.
Yazar şöyle diyor: Gençliği görmeyin karşınızda, kendinizi görün. Gençlik, siz onu nasıl
yetiştirirseniz öyle. Nasıl yetiştiriyorsunuz gençliğinizi? Çocukluk yılları, çocuk aklı, çocuk
ruhu, vahşi bir tarla gibi ve siz o tarlalara ne ekiyorsanız oralardan onu alıyorsunuz.
Çocuklarla iyilik, hakikat, sevgi üzerine konuşulduğunda üstünkörü, sıkıcı, başkalarına ait
sözlerle konuşuyorsunuz. Çocuklardan sevgi, saygı ve itaat istemeyin. Buna tehditlerle,
hakaretlerle, cezalarla erişebileceğinizi düşünmeyin. Çocukların karşısında, onların size saygı
duyacağı, erdemlerinizle seveceği şekilde davranın.
Çocukların, gençlerin kafalarını kitabi bilgilerle doldurmak, ama hayatın bilgeliğinden yoksun
bırakmak, onları hayata tek kanatlı kuşlar gibi salmak olur. Okullarımız aslında diploma
atölyeleri değil, onlar canlı mum fabrikalarıdır. Sadece sektörün değil, bütün ülkenin zihinsel
ve ahlaki aydınlanmasının merkez garlarıdır. Bu garların nasıl işlemesi gerektiği üstünde kafa
yorması gerekenler ise bizleriz. Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi havacılık sektörü
çok çeşitli kolların birbirini tamamlamasıyla oluşan ve faaliyette bulunan bir sistemi
gerektiriyor. Her bir kolunun kendi içinde uzmanlaşması ve gelişmesi zorunlu. Hepimizin bir
ucundan tutup geliştirmeye çalıştığımız bu kıymetli alan hem ülke hem dünya gelişimi için
çok önemli. Bizler mevcut gidişata hâkim olan kişiler olarak nelerin bugün gerekli olduğu
konusunda tecrübelere sahibiz ve bu tecrübelerin yeni gelen nesillere standart bir eğitim
modeliyle aktarılması mümkün değildir. Kervan yolda dizilir mantığı çok yıllar önce rafa
kalkmış bir yöntem olmakla beraber, bizler halen kitaplarca ezber yapmış çocukları kervana
kattıktan sonra eğitme yöntemiyle devam ediyoruz. Belki günü kurtarıyoruz ama hangi günü?
Bizim geç kaldığımız günü mü? Umut ettiğimiz yarın, belki başkaları için dün oldu bile.
Şimdi yapılması gereken hayıflanmak ve durmak bilmez şikayetlerle elde olan sayılı zamanı
tüketmek değil. Artık sektörün tüm insan kaynağını eğitip bugün işleyen yarını kurgulayabilen
bir nesil için harekete geçme zamanıdır. Hepimiz yaptığımız iş için neyin nasıl olması
gerektiğini biliyoruz. Bunları aktarmalı, okulları yönlendirmeliyiz. Çocuklara geleceğe onların
şekil vermesi için ilham olmalıyız. Onların gerçekten geleceğimiz olduklarına inanmalarını
sağlamalıyız. Lafla değil icraatla yol alınır. Daha eğitimli bir nesil, kimseye koltuğunu
statüsünü kaybettirmez; aksine güçlü bir sektör, güçlü statüler getirir.
Yazarın da dediği gibi mumlar şamdanlara konduğunda etrafını aydınlatır. O mumları kenara
köşeye koyarsanız kendi kendine erir gider. Bizler şamdanlardaki mumlar gibi ışık vermeli ve
gelecekte çok daha fazla ışığa sahip olmalıyız.
Bahane üretmek sadece bizim isteksizliğimizin ifadesidir. Gençlere daha çok para kazanılacak
işler değil, daha çok insan olmanın hakkını verecek erdemler öğretmeliyiz.
Sektörün kendi insan kaynağını yaratmak için planlama yapmaya eğitime dahil olmaya
yetecek kadar gücü var. Malzeme sağlamak, ekipman vermek, para vermek değil kastım.
Onlara vizyon vermek, bilgi vermek, emek vermek...
O vakit bizler de Beyaz Uçaklar Ülkemizi yaratalım...
Spot: Çocuklardan sevgi, saygı ve itaat istemeyin. Buna tehditlerle, hakaretlerle, cezalarla
erişebileceğinizi düşünmeyin. Çocukların karşısında, onların size saygı duyacağı,
erdemlerinizle seveceği şekilde davranın. Okullarımız aslında diploma atölyeleri değil,
onlar canlı mum fabrikalarıdır. Sadece sektörün değil, bütün ülkenin zihinsel ve ahlaki
aydınlanmasının merkez garlarıdır.