Havacılıkta Sürdürülebilirlik ve Çevre
Son yıllarda küresel ısınma bağlamında havacılık sektörü, kullandığı kaynaklar ve etkileri bakımından aynı zamanda iklim değişikliği kaynağı kabul edilerek tüm paydaşları ile birlikte en fazla göz önünde olan sektörlerden birisidir.
Hava araçları, doğrudan kullandıkları doğal kaynaklar yanında bu kaynakların kullanımlarının sonucunda oluşan su buharı, karbondioksit, azot oksitler gibi sera gazları, bunların karma sonucu olarak radiyatif zorlama ve gürültü yaratmaktadır. Ancak havacılık kaynaklı sera gazları emisyonunun %80’inin 1500 km’den daha fazla uçuşlar yapan hava araçları nedeni ile oluştuğunun dikkate alınması gereklidir (2014 verilerine göre Airbus A380, Boeing 787, ATR-600 ve Bombardier C serisi gibi yeni nesil hava araçlarında 100 yolcu-kilometre başına yakıt sarfiyatı, günümüzde 3 litreden düşük bir seviyeye ulaşmıştır). Uçaklardan uçuş sırasında salınan karbondioksit miktarına ek olarak yer hizmetleri araçları ile yolcu ve personelin havalimanlarına erişmek için kullandığı araçlardan salınan sera gazları da salınan emisyonun artmasına neden olmaktadır. Havalimanlarının ısınma ve elektrik ihtiyaçları için kullandıkları fosil yakıtlarından, uçak kapılarına güç sağlayan yardımcı güç ünitelerinin kullandığı jet yakıtlardan da sera gazı emisyonları gerçekleşmektedir. Havalimanlarında enerji tüketiminin en büyük kaynakları, terminal içindeki hava sıcaklığının (ısıtma ve soğutma) ve hava kalitesinin korunması ile kara tarafı ve hava tarafı aydınlatmasıdır. Günümüzde pek çok havalimanı artık yenilenebilir enerji kaynakları ile (güneş, biokütle ve rüzgâr enerjisi) kendi enerji kaynaklarını yaratmaktadır. Havalimanları aynı zamanda büyük su tüketicileridir.
Havacılık, küresel enerjiyle ilgili karbondioksit emisyonlarının yaklaşık %2,5’ini oluşturmaktadır. 2050 yılına kadar bu oranın %3’e yükselmesi beklenmektedir. 1990-2019 döneminde yolcu-kilometre başına emisyonlarda %50’den fazla düşüş olmasına rağmen (yakıt verimliliği iyileştirmeleri nedeniyle), hava taşımacılığı için küresel talep ve hava yolculuğundan kaynaklanan emisyonlar pandemi kısıtlamalarına kadar hızla artmıştır. Havacılık ulaştırması toplam ulaştırmada üretilen karbondioksit emisyonunun %12’sinin kaynağını oluşturmaktadır. Havacılığın ürettiği bu emisyon miktarının %80’lik kısmı, havacılığın bir alternatifinin olmadığı 1500 km ve üzeri menzile sahip hava araçlarına aittir. Havacılık sektörü 2019’da 915 milyon ton karbondioksit (CO₂) üretmiştir, bu miktar toplam küresel emisyonun %2’sidir. Bu miktarın 2050 yılına kadar ikiye katlanacağı öngörülmektedir. Covid-19 salgını sektörün emisyonlarını azalma yönünde etkilemiş olsa da birkaç yıl içinde beklenilen toparlanma sonrası Covid öncesi emisyon miktarına ulaşılması ve bu emisyonların aşılması muhtemel gözükmektedir. Çünkü 2025’e kadar hava trafiğinin ikiye katlanacağı öngörülmektedir. Küresel anlamda havacılık sektörü iklim değişikliğinde daha az rol oynamak adına birtakım stratejiler uygulamak zorundadır. Bunlar; verimlilik iyileştirmeleri, biokütle ve sentetik hammaddelerden üretilen sürdürülebilir havacılık yakıtlarının (SAF-Sustainability Aviation Fuel) kullanımı, karbon dengeleme ve yeni teknolojiler dahil olmak üzere birden fazla yaklaşımla sağlanacaktır. Ancak şu anda teknolojik anlamda bu yakıtları geliştirme hızının yavaş olması ve yüksek maliyetlerden dolayı üretim miktarı artmasına rağmen, ticari ve küresel boyutta bu yakıtların kullanılma oranı hala çok düşüktür. Mevcut biojet üretimi 2019 yılında yaklaşık 140 milyon litre olarak gerçekleşmiştir. Bu oran 2018’de 7 milyon litre idi. Kümülatif olarak, bugüne kadar 315 000’den fazla uçuşta biyojet yakıtlarının bir karışımı kullanılmıştır.
Boeing ve Airbus sürdürülebilir yakıtlar ve çevre yönetimi ile ilgili olarak önemli çalışmalar yapmaktadır. Bunların arasında havacılığı karbondan arındırmak da vardır. Boeing son 10 yılda karbon kompozit malzemeler gibi yenilikçi teknolojiler, gelişmiş yüksek baypas oranlı motor tasarımları ve çevreyi iyileştirmek için sürtünmeyi azaltan doğal laminer akış gibi diğer aerodinamik iyileştirmeler dahil olmak üzere kilit stratejik alanlarda 60 milyar dolardan fazla yatırım yapmıştır. Yeni uçaklar her nesilde yakıt kullanımını ve emisyonları %15 ila %25 oranında azaltarak önemli verimlilik kazanımları sağlamaktadır. Havayolları çoğu durumda eski ve daha az verimli modellerin yerine bu yeni uçakları satın almak için 1 trilyon dolardan fazla para harcamıştır. Birçok havayolu pandemi sırasında eski uçakların emekliye ayrılmasını hızlandırmıştır ve bu eğilimin devam edeceği öngörülmektedir. Sürekli iniş yaklaşmaları, seyrüsefer ekipman yükseltmeleri, yakıt optimizasyon hizmetleri, gerçek zamanlı veriler ve karar destek araçları ile daha doğrudan rotalar oluşturulması da diğer iyileştirmelerdendir.
Son zamanlarda Fransa’da hava yolculuğunu caydırmak için yeni vergiler gibi havacılığın karbonsuzlaştırılmasına yardımcı olacak bazı politikalar geliştirilmiştir. Yine Fransa’nın Toulouse şehri üzerinde, Airbus A-319neo test uçağı %100 SAF ile uçuş yapmıştır. Böylece ilk kez dar gövdeli ve tek koridorlu bir yolcu uçağı harmanlanmamış biyoyakıt ile uçmuştur. Yine bu kapsamda British Airways, sürdürülebilirlik açısından Better World konsepti ile birlikte yeni boyamalı A320neo uçağının sürdürülebilir havacılık yakıtı (SAF) ile operasyon yapacağını bildirmiştir. Dünyanın iki önemli uçak motoru şirketi GE Havacılık ve Safran, yakıt tüketimi ve CO2 emisyonlarını %20 azaltmak için bir program başlattığını duyurmuştur. CFM RISE (Revolutionary Innovation for Sustainable Engines/Sürdürülebilir Motorların Devrimsel İnovasyonu) adı verilen programla geleceğin motorları için çalışmalar yapılacaktır.
Havacılık sektöründe yenilenebilir yakıtların kullanımında küçük ölçekli ilerleme gözlenmeye başlanmış ve son dönemde bazı havayolları uçaklarda biyoyakıt kullanma hedeflerini açıklamıştır. Hızla gelişen teknolojinin de etkisiyle yenilenebilir enerji birim maliyetleri düşerken, devletlerin çevreci enerji üretimlerini teşvik edici adımları da dönüşüm sürecini hızlandırmaktadır. Buna rağmen, dünya genelinde kurulu düzen daha uzun yıllar boyunca fosil yakıtlarla ilerleyecek gibi görünmektedir. Bu noktada, başta petrol olmak üzere, fosil yakıt rezervine sahip olan ülkelerde yaşanan gelişmeler enerji fiyatlarına doğrudan etki etmektedir. 2021 yılı şirketlerin “sıfır emisyonlu taşımacılık” gibi büyük hedeflere ulaşmak adına sürdürülebilirlik konusunda ciddi adımlar attığı bir yıl olarak tarihe geçecektir. Tabii ki bu durumun Covid süreci ile ilişkisini yadsımamak gerekir. Havacılıkta elektrik kullanımına olan ilginin artmasına rağmen, şimdiye kadar bu kapsamda sadece dronelar veya küçük yolcu uçakları geliştirilmiştir. Bazı şirketler de hidrojenle çalışan elektrikli uçakları araştırmaktadır. Şu anda, havacılık ve denizcilik sektörlerinin karbonsuzlaştırılması için çok sayıda teknik zorluk ve yasal engel bulunmaktadır. Sürdürülebilir, dayanıklı ve karbondan arındırılmış bir ulaşım sistemi oluşturmak için yeni teknolojilerin uygulanmasını ve yaygınlaştırılmasını büyük ölçüde hızlandırmak ve yeni araştırmalar için mali teşvikler oluşturmak gerekmektedir. Airbus, Boeing, Dassault Aviation, GE Aviation, Pratt & Whitney, Rolls-Royce ve Safran sürdürülebilir havacılık projeleri oluşturmak adına motor tasarımı ve teknolojisini daha da geliştirmek, sürdürülebilir havacılık yakıtının (SAF) kullanılabilirliğini ve benimsenmesini desteklemek ve geleceğin yakıtı olan hidrojen konusunda inceleme ve araştırmalar yapmak için ortak stratejiler oluşturacaklarını açıklamışlardır.
Acaba Boeing’in 2030 yılına kadar tüm ticari uçaklarının %100 sürdürülebilir havacılık yakıtlarıyla uçma kabiliyetine sahip ve sertifikalı olma taahhüdü gerçekleşebilecek mi? Hep birlikte bekleyip göreceğiz. Unutmayalım ki, tüm çabalar daha temiz ve yaşanılabilir bir dünya için…