Hava aracımızın dünyasında yüzlerce departman ve binlerce insan var... Havacılık alanında üretim kolu dışında kalan alanlarda oldukça yol almış durumdayız. Peki alınan yol yeterli midir? Bence yeterli değil. Bizler aldığımız bu yolu ancak endüstriden bir marka olduğumuzda başarı olarak adlandırabiliriz. Bu hedefe ulaşmak bizim elimizde hepimizin bireysel çabasının sektörel faydada birleştiği yerde duruyor.
Nereden başlasak bu kocaman renkli canlı sektörü anlatmaya. Başlama kısmı zor aslında. O kadar çok biri olmazsa diğeri olmazı var ki, bu havacılık dünyası için bir önem sırası atfetmek zor. Mesela sektörün temel başlangıç noktası olan hava aracı üretiminden yola çıkalım desek, diğerlerini işin içine sokmadan sektör tanımlaması yapamıyoruz. Bu anlamda sadece üretici statüsünde kalıyor. Çünkü onun varlığını ortaya koyabilecek etkenler onun sadece üretilmiş olmasıyla tamamlanmıyor. Hadi o zaman bu üretilmiş hava aracına can vermeye başlayalım!
Hava aracımızın dünyamıza teşrif süreci;
• Eğitim (saymakla bitmez üretimin A noktasından operasyonun son noktasına kadar olan insan gücü)
• Üretici (tasarım, üretim)
• Sivil Havacılık Otoritesi (hava sahası içinde, geniş anlamda hava ve havacılıkla ilgili her türlü uçak, uçuş, üretim, müdahale, etkinlik ve geçerli güvenlik mevzuatlarının takibi ve uygulanmasını kontrol edip, hava güvenliğini sağlamak)
• Havaalanı Yer Hizmetleri, Terminal İşletmeleri (emniyet, planlama, operasyon hazırlık, operasyonun başlatma ve sonlanma noktası)
• Hava Ulaştırma Şirketleri Yolcu § Kargo (operasyonun kanatlanma vakti)
• Hava Aracı Bakım Kuruluşları (hava aracının teknik olarak yaşamının devamlılığı)
• Hava Aracı Parça Tedarik Kuruluşları (hava aracını teknik olarak besleyen parça temini)
Havacılık endüstrisinin dallarını gerçek boyutları ile kurup geliştirmek ise büyük sermaye, yetişmiş iş gücü, dinamik karakterli ileri teknoloji ve bunları bir araya getirecek güçlü bir planlama ve organizasyon gerektirmektedir.
Ve bu başlıkların altında yüzlerce departman ve binlerce insan...
Üstte belirttiğimiz ana başlıkları sırf alt departmanlarına bölmek bile başlı başına bir ansiklopedi olur.
Peki ya onları işleten oluşturan insanlar, ya onların görev tanımlarına girersek... Sanırım ciddi bir ansiklopedik seri hazırlamamız gerekir.
Planlama ve organizasyon şart
Belirttiğimiz havacılık endüstrisinin dallarını gerçek boyutları ile kurup geliştirmek ise büyük sermaye, yetişmiş iş gücü, dinamik karakterli ileri teknoloji ve bunları bir araya getirecek güçlü bir planlama ve organizasyon gerektirmektedir.
Teknolojik anlamda çok gelişmiş ülkelerde bile bazen hatırı sayılır güçlükler ortaya koyan bu tür girişimler, sınırlı kaynak ve imkanları ile gelişme çabasındaki ülkeler için, çoğunlukla olanak dışı veya hiç olmazsa, başlangıçta büyük fedakarlıklar gerektiren bir nitelikte görülmektedir.
Bununla beraber, uzun bir dönemde de olsa, bu ülkeler dışa bağımlılığı azaltmak için belirtilen endüstri dallarını kurmak zorundadırlar. Bunlardan birini veya birkaçını kurmak belki karlılık veya uluslararası uzmanlaşma ve iş bölümü açısından yeterli görülebilir. Fakat günümüzde uluslararası alanda görülen kutuplaşmalar, gerginlikler, taraf tutmalar, haklı veya haksız ambargo kararları gibi olaylar göz önüne alındığında; ekonomik bağımsızlık ve gelişim için önemli riskler taşımaktadır.
Havacılık endüstrisini sadece bir ulaşım sektörü olarak ele almak çok sığ bir bakış açısı olur. Bu sektörün ekonomik ve sosyal hayatın çeşitli yönlerine olan büyük etkilerinin yanı sıra savunma sistemlerine de katkısı göz önüne alındığında; havacılık endüstrisi, bir ülke için taşıdığı büyük önem nedeniyle, kurulu olduğu ülkelerin çoğunda devletçe sistemli ve devamlı bir şekilde izlenmekte ve çeşitli yollarla desteklenmektedir.
Dallar genişliyor
Havacılık sektörü artık bulunduğu ülkenin ekonomisine direkt şekilde etki eden bir sektördür. Hatta ülkelerin gelişmişlik seviyelerinin değerlendirme kriterleri arasında en başta gelen endüstri kolu olduğunu söylemek pek de yanlış olmaz. Bununla beraber sektörün gelişmişlik düzeyinde gelinen nokta sebebiyle artık ‘havacılık ve uzay endüstrisi’ olarak kapsamını geliştirmiş ve bu başlık altında yeni dallar oluşmaya başlamıştır.
Ülkemizde havacılık sektörü çok uzun yıllar önce dikkate alınmıştır. Zamanın imkân ve koşulları göz önüne alındığında onurla anacağımız gelişmeler başlatılmış fakat sürdürülebilirliği olmamıştır. Dolayısıyla sektörün üretim kolu maalesef bizlerin kendimizi geliştirme imkânı bulamadığımız bir kalem olarak kalmıştır. Günümüzde yeniden sektörün bu koluyla ilgili atılımlarımız başlamıştır. Hatta uluslararası hava aracı üretim firmalarına tasarım ve üretim yapacak seviyede olmamız bizler için çok sevindirici bir gelişmedir. Bu tür bir üretim modeli bir anlamda iş bölümü, iş birliği olarak görülse de; yakın gelecekte bizlerin kendi hava aracımızı yapmamız konusunda güzel bir başlangıç sayılabilir.
Üretim kolu dışında kalan alanlarda oldukça yol almış olduğumuzun hepimizin farkında olduğunu düşünüyorum. Gerçekten muhteşem bir insan gücümüz var; genç, dinamik ve hevesli. Üretim bandında sıkıntı yaşanmasına rağmen diğer dallarında bu kadar yol almış olmak ancak bu şekilde açıklanabilir.
Peki alınan yol yeterli midir? Bence yeterli değil. Bizler bu aldığımız yolu bu endüstriden ancak bir marka olduğumuzda başarı olarak adlandırabiliriz. Bu hedefe ulaşmak bizim elimizde hepimizin bireysel çabasının sektörel faydada birleştiği yerde duruyor. Bahsettiğimiz ana sektör kollarının hepsi birbirine bağlı ve zorunlu, bunlar birbirinden bağımsız gibi görünse de aslında birinin yokluğu, eksikliği, diğerinin de aynı oranda eksilmesine sebep oluyor. Burada eksikliği oluşturacak olan temel kavram o kolun içinde görevli olan çalışanlardır.
Kurumları işlevsel yapan içinde onu yaşatan çalışanlardır. Görev tanımları ne olursa olsun hepsi aynı bir zincir gibi birbirine bağlıdır. Hangi ana başlığın altında çalışıyor olursa olsun bu sektörün her çalışanı tek bir hedef için çalışır. Peki hedef bu kadar ortakken çıkarlar nasıl farklı olur.
Kolektif bakış
İşte bizlerin bu başarısını taçlandıracak bizi hedefe götürecek olan ana başlık budur, ‘kolektif bakış açısı’.
Çalıştığımız, görev aldığımız hiçbir kurum, kuruluş sektörün gelişim hedefinde bir diğerinin rakibi değildir. Gelişim hedef ise burada ‘rekabet’ değil ancak ‘iş birliği’ olabilir. Rekabet kavramı ile iş birliği kavramlarını doğru yerlere koymadan yol almamız mümkün değildir. Her iki kavramın işlevselliğinin olduğu yerler vardır ama temelde gelişim olmaz ise rekabet zaten hükmünü yitirir.
Hepimiz görev alanımız içinde olan aksaklıklara hâkim olmalı ve bu aksaklıkları bütünün faydasına ortak çabayla düzeltmeliyiz. Kimse aksaklıklara göz yummamalı. “Aman n’apayım? Benim derdim mi?” dememeli veya “Vay arkadaş! Bu, buradan güzel nemalanır. Ben niye destek olayım?” gibi düşünce kalıplarına kapılmamalıdır.
Ortada bir aksaklık, bir sıkışıklık var ise o mutlaka bütüne sirayet ediyordur. Sorunu çözmek herkesin hayrına olacaktır.
Ana sektör kollarının hepsi birbirine bağlı ve zorunlu, bunlar birbirinden bağımsız gibi görünse de aslında birinin yokluğu, eksikliği, diğerinin de aynı oranda eksilmesine sebep oluyor. Burada eksikliği oluşturacak olan temel kavram o kolun içinde görevli olan çalışanlardır.
Bu farkındalığı kazandığımızda büyüme hızımız baş döndürücü bir hal alacaktır.
Sektörün eğitim, istihdam, yönetmelik, planlama gibi ortak sorunlarını tüm paydaşların birlikte çözmesi bu sorunlar için ortak yöntemler belirlemeleri kaçınılmazdır. Bu anlamda bir platform oluşturulması ve tüm paydaşların samimi olarak tüm aksaklıkları ortaya koymalarının sektöre çok ciddi bir ivme kazandıracağı kanaatindeyim.
Sevgili sektördaşım, bu kocaman bir döngü ve biz o döngünün içinde zerre kadar görev yapıyor olsak bile önemliyiz. Yani her ne görevdeysen hangi sorumluluğun sahibiysen bu sektör sensiz olmaz…