AĞUSTOS 1922
BÜYÜK ZAFERİN 100. YILDÖNÜMÜ
1922 yılının Haziran ayı ortalarında, Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa, taarruza geçme kararını almıştır. Asıl amaç; yok edici bir meydan savaşı yapmak, düşmanı çabuk ve kesin bir sonuç alacak şekilde vurmaktır.
Mustafa Kemal Paşa Büyük Taarruz ve bu taarruzu taçlandıran Başkomutanlık Meydan Muharebesi, Türk Kurtuluş Savaşı’nın son safhasını ve zirvesini teşkil etmiştir. Kurtuluş Savaşı'nı zafere taşıyan Bağımsızlık Yolunda büyük bir adım olan Taarruz'un 100. yıl dönümü kutluyoruz.
Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasından hemen sonra İtilaf Devletleri, daha önce yaptıkları gizli anlaşmaları vakit geçirmeden uygulamaya koymak amacıyla özellikle imzalanan ateşkesin 7. Maddesi’nde yer alan “İtilaf Devletleri güvenliklerini tehdit eden bir durum halinde, herhangi bir stratejik noktayı işgal edebilecekler” ifadesini gerekçe göstererek Türk topraklarını işgal etmişlerdir.
Bağımsızlık Yolunda Adım
Vakit kalmamıştı. Ülke toprağı göz göre göre elden çıkmaktaydı…
19 Mayıs 1919 Samsun’a çıkış, ilk rapor, halk ile ilk temas (Havza), bağımsızlık mücadelesinin başlangıç bildirgesi (Amasya Tamimi), Erzurum ve Sivas Kongresi, TBMM’nin açılması… Artık ülkenin dört bir yanında yanan irili ufaklı kurtuluş ateşleri Mustafa Kemal Paşa’nın etrafında büyük bir ateşe dönüşmüştür.
Kurtuluş ateşi işgal kuvvetlerini bir bir yakarak ülkeden atmaya başlamış, önce İtalyanlar ardından Fransızlar, Mustafa Kemal Paşa ve Türk milletinin gücünü kabul etmişler ve TBMM ile anlaşma yaparak çekilip gitmişlerdir. Fakat “topraklarında güneş batmayan imparatorluk” olan İngiltere hala bu yenilgiyi kabullenememiş, son kozunu Yunanistan’ı kullanarak oynamak ve Sevr Barış Antlaşması’nı imzalatmak istemiştir. Ancak sonradan anlamışlardır ki karşılarında “yüzyılda bir dünyaya gelen bir deha” vardır: Mustafa Kemal Paşa!
Mustafa Kemal Paşa Samsun’a hareket etmeden bir gün önce, 15 Mayıs 1919’da, İngilizlerin Anadolu’ya sürdüğü Yunanistan, İnönü’de Türk kuvvetlerinin önce iki taraflı tokadını yemiş, sonra, İngilizlerin de desteği ile Anadolu’daki kuvvetlerinin sayısını iki katına çıkarmıştır. Hani derler ya “Kralını getir”, gerçekten de krallarını dahi Anadolu’ya getirmişler, “hedef Ankara” deyip taarruza başlamışlardır. 1683’den beri geri çekilmekte olan Türk kuvvetleri, Yunan taarruzu karşısında, son bir kez, daha fazla kayba uğramamak için Mustafa Kemal Paşa’nın emri ile 24 Temmuz 1921 tarihinde Sakarya Nehri’nin doğusuna çekilmiştir.
Ve Sakarya Meydan Muharebesi; “Başkomutanlık”, “Tekalif-i Milliye Emirleri”, “22 gün 22 gece süren mücadele”, “Hattı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaş kanıyla sulanmadıkça terk edilemez” emri, “Kars Antlaşması”, “Ankara Antlaşması”, “İngiltere ile "Tutsakların Serbest Bırakılması Antlaşması", “Ukrayna ile dostluk antlaşması”, “Subay Muharebesi”…
22 gün aralıksız süren bu savaşta, geri çekilen düşmanı karşısında Türk ordusu da yıprandığından, takip harekâtına kalkışamamıştır. Yunan ordusu, Eskişehir-Afyon hattının doğusuna kadar çekilmiştir.
Sovyetler Birliği ve Fransa’nın TBMM ile anlaşmaya varmış olması ve İtalyanların da Anadolu’dan çekilmeleriyle desteği azalan İngiltere, çareyi savaşı durdurmakta aramıştır. Mart ayı içerisinde bazı ateşkes ile barış teklifleri yapılmış olsa da tekliflerin zaman kazanmak, milli hükümeti gevşetmek ve Türk ordusunu hareketsiz bırakmak için yapıldığı anlaşılmıştır. TBMM kurtuluşun, kesin zaferle sonuçlanacak bir taarruzla mümkün olabileceği gerçeğine inanmış ve bu tekliflerin tümünü reddetmiştir.
Türk ordusu Sakarya Meydan Muharebesi’nde elde ettiği zafere karşın, Yunan birliklerini hızlıca yok edecek bir savaşa katılacak güçte değildi. Büyük bir taarruzu gerçekleştirip zafere ulaşmak için var olan eksikleri tamamlaması gerekmekteydi. Oysa ki kamuoyunda ve TBMM'de taarruz için sabırsızlık baş göstermişti. Gazi Mustafa Kemal Paşa, Büyük Millet Meclisi'nin gizli bir toplantısında endişe ve huzursuzluk duyanlara açıklamalar yapmıştır: "Ordumuzun kararı, taarruzdur. Fakat bu taarruzu tehir ediyoruz. Sebebi, hazırlığımızı tamamen bitirmeye biraz daha zaman lazımdır. Yarım hazırlıkla, yarım tedbirlerle yapılacak taarruz, hiç taarruz etmemekten çok daha kötüdür" diyerek bir taraftan zihinlerdeki şüpheyi bertaraf etmeye çalışırken, diğer taraftan da orduyu son zaferi sağlayacak bir taarruz için hazırlamıştır.
14-15 Eylül 1921 tarihinden itibaren seferberlik ilan edilmiştir. 1899-1901 doğumlular silah altına alınarak, ordunun asker ihtiyacı tamamlanmaya çalışılmıştır. Ordunun ihtiyaç duyacağı araç ve malzemeler de çeşitli kaynaklardan toparlanmaya çalışılmıştır. İstanbul’daki silah depolarından kaçırılan silahlar, deniz yolu ile İnebolu üzerinden Anadolu’ya nakledilmiştir. İtilaf Devletleri’nce kamaları alınarak işe yaramaz hale getirilen toplar, ilkel aletlerle kullanılabilir hale getirilmiştir. Toplanan paralarla, Anadolu’dan çekilen İtalyanlar ve Fransızlar’dan ve Sovyetler Birliği’nden silah satın alınmıştır. Türk ordusu ilk kez saldırıya geçeceğinden sayıca Yunan birliklerinden üstün olmak zorunda olmasına rağmen, süvariler dışında bir çoğunluğa ulaşılamamış, sadece denge kurulabilmiştir.
Taarruz için hazırlıklar sürdürülürken, Ankara’da siyasi mücadele de devam etmekteydi. 5 Mayıs 1922 günü Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın hastalık nedeniyle TBMM’de bulunmamasından yararlanan karşıt grup, Başkomutanlık Kanunu’nun süresinin uzatılmasına engel olmuştur. Bir gün sonra Meclis’e gelip bir konuşma yapan Gazi, yeniden oylama istemiş ve Başkomutanlık süresinin 3 ay daha uzatılmasını sağlamıştır. Bu süre dolmadan yapılan oylamada ise Başkomutanlık, süresiz uzatılmıştır.
Türk ordusunun taarruz için hazırlıkları bütün hızıyla devam etmiştir. Gazi Mustafa Kemal Paşa, kendisi ile görüşmek isteyen İngiliz General Townshend ile buluşacağına dair haberler yayılmasını sağlayarak, Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa ile 27 Temmuz akşamı Akşehir’de buluşmuştur. Garp Cephesi Komutanı olarak orada bulunan İsmet Paşa’nın da katılımıyla yapılan görüşmede hazırlanan plan gereğince 15 Ağustos’a kadar taarruz hazırlıklarının tamamlanması kararlaştırılmıştır. 28 Temmuz günü alınan bu kararların ordu ve bazı kolordu komutanlarına bildirilmesi için komutanlar da Akşehir’e çağrılmışlardır. Dikkat çekmemek için toplanmanın nedeni olarak, ordu birlikleri arasında futbol maçı yapılacağı ortaya atılmıştır. Toplantıda taarruzun bütün ayrıntıları görüşülerek karara bağlanmıştır. Afyon yöresindeki 1. Ordu birlikleri, savaşın asıl yükünü taşıyacak olduğundan, diğer bölgelerden getirilen birliklerle takviye edilmiştir. Böylece, taarruz planı son şeklini almıştır.
Çok gizli bir şekilde yürütülen sürecin kamuoyundan saklanması maksadıyla, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Çankaya Köşkü’nde olacağı haberi özellikle yayılmıştır. 21 Ağustos'ta Çankaya köşkünde bir çay daveti verileceği gazete ve ajanslara bildirilmiştir. Oysa Başkomutan, 20 Ağustos’ta muharebe meydanında yerini çoktan almıştı. Aynı gün öğleden sonra yapılan müzakerelerden sonra taarruz tarihi kararlaştırılmıştır: 26 Ağustos 1922.
Yunanistan için “sonun başlangıcı”, Türkiye için ise “yeni bir başlangıç” olacak muharebe için her iki tarafın insan ve silah olarak güçleri şu şekildeydi: Türk tarafında 186.000 insan, 99.000 tüfek, 2.000 hafif, 839 ağır olmak üzere 2.839 makinalı tüfek, 323 top vardı. Yunan ordusunda ise, 195.000 insan, 130.000 tüfek, 3.000 hafif, 1.000 ağır olmak üzere 4.000 makinalı tüfek, 280 top bulunmaktaydı.
Artık her şey hazırlanmıştı, sadece sayılı günlerin geçmesi gerekiyordu… Ama bu durum o kadar basite alınacak gibi değildi… Ölüm kalım mücadelesiydi… Ve söz konusu var olma ya da yok olma bireysel bir olay değil, bir millet için geçerliydi... Yani birkaç gün sonra bir millet ya var olacak ya da yok olacaktı. Bütün sorumluluğu üzerine alan Gazi Mustafa Kemal Paşa ölüm kalım savaşını kafasında yapmış ve sonucu öngörebilmişti.
24 Ağustos 1922'de Başkomutanlık, Genelkurmay Başkanlığı ve Batı Cephesi Komutanlığı karargâhları cephe gerisindeki Afyon iline bağlı Şuhut Kasabası'na nakledilmiş, 25 Ağustos akşamından itibaren Anadolu'nun dışarı ile bütün irtibatı kesilmiştir. Artık Anadolu’dan ses çıkmıyordu. Adeta fırtına öncesi sessizlik yaşanıyordu.
26 Ağustos 1922 günü sabahın erken saatlerinde Gazi Mustafa Kemal Paşa, yanında bazı komutanlarla birlikte savaşı yönetmek üzere Kocatepe’ye gitmiştir. Taarruz için artık dakikalar sayılmaktaydı. Kimse yerinde duramıyor, heyecanına engel olamıyordu.
Büyük Taarruz Başlıyor
Sabah saat 4:30'da topçuların taciz ateşi ile Büyük Taarruz başlamıştır. Saat 5:00'te önemli noktalara yoğun topçu ateşi ile devam etmiş; piyadelerimiz, sabah 6:00'da Tınaztepe'ye hücum mesafesine yaklaşarak, tel örgüleri aşıp Yunan askerini süngü hücumu ile temizledikten sonra, Tınaztepe'yi ele geçirmişlerdir. Bundan sonra, saat 9:00'da Belentepe, daha sonra, Kalecik-Sivrisi düşmandan temizlenmiştir. Taarruzun birinci günü, sıklet merkezindeki 1. Ordu Birlikleri, Büyük Kaleciktepe'den Çiğiltepe'ye kadar 15 kilometrelik bir bölgede düşmanın birinci hat mevzilerini ele geçirmiş, 5. Süvari Kolordusu ise düşman gerilerindeki ulaştırma kollarına başarılı taarruzlarda bulunmuştur. 2. Ordu da cephede tespit görevini aksatmadan sürdürmüştür. İngilizlerin geçilmez dedikleri, Yunan mevzilerinin tümü kısa sürede ele geçirilmiştir.
Türk Ordusunun Büyük Taarruzu aynı gün, Genelkurmay Başkanlığı'nca TBMM'ye bildirilmiş, bu haberle Meclis coşmuş ve bu durum heyecanlı gösterilere vesile olmuştur.
Türk Ordusu 27 Ağustos Pazar sabahı gün ağarırken, bütün cephelerde yeniden taarruza geçmiş, yapılan taarruz çoğunlukla süngü hücumlarıyla ve insanüstü çabalarla gerçekleştirilmiştir. Fakat muharebenin ve de ülkenin, ulusun kaderini etkileyecek en kritik mevkide yer alan "Sincanlı Ovası’ndan Dumlupınar'a kadar" tüm yolların önündeki en stratejik engel olan Çiğiltepe bir türlü ele geçirilememiştir. Bu tepenin önemini Yunan Başkomutanı Trikopis de çok iyi bilmektedir ve en zinde kuvvetlerini, üstün ateş gücüyle bu tepeye yığmış, tahkimatı tamamlamıştır. İşte tam da burada, görev anlayışı, vatan ve millet sevgisi yüksek; sorumluk hissi güçlü; mahcubiyeti asla kabul edemeyecek kadar gururlu komutanlarla yapılan mücadele ile kazanılan Kurtuluş Savaşı’nın erdemli olaylarından biri yaşanmıştır.
İnsanın tüylerini diken diken eden olay şöyle gerçekleşmiştir:
"... 27 Ağustos 1922 sabahı 57. Alay bu tepeyi kuşatmıştır. Saat 10.30'da Mustafa Kemal Paşa telefonda komutana sorar;
-Reşat Bey, bu önemli tepeyi ne zaman alacaksınız?
-Komutanım, yarım saat sonra alacağız.
-Başarılar diliyorum.
Saat 10.45 Mustafa Kemal Paşa:
- Düşmanın halen direndiğini görüyorum. Gözümüz o tepede, çok önemli.
-Komutanım tepeye düşman bir tümen yığmış direniyorlar. Ama alacağız komutanım, mutlaka alacağız.
Saat 11.00. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa:
- Reşat Beyi istiyorum.
-Komutanım Reşat Bey size bir mesaj bırakarak intihar etti. Okuyorum:
-Yarım saat zarfında bu tepeyi almak için söz verdiğim halde sözümü yapamamış olduğumdan dolayı yaşayamam komutanım.
Mustafa Kemal Paşa 'nın gözleri Çiğiltepe'ye çevrilir... Reşat Bey için, saygı duruşu yapar gibi, bir müddet kımıldamaz.
11.45 Başkomutanın telefonu çalar:
- Çiğiltepe alınmıştır komutanım. Yüzlerce ölüsünü bırakan düşman Sincanlı Ovasına doğru kaçmaktadır, arz ederim".
Ulusal onurumuzu koruyan ve yücelten kahramanlarımız için Başkomutan Mustafa Kemal Paşa şöyle diyecektir:
"Ordumuzda zabitan ve kumandanların kendilerine verilen vazifeyi ifada gösterdiği tehalükü ve hissî namusu göstermek isterim. Ordumuzdaki zabitan ve kumanda heyeti âliyesi yekdiğerine karşı böyle bir muhabbetle, hürmetle, emniyet ve itimatla merbuttur ve mafevkten aldıkları emri bir namus telakki ederek ifa ederler.”
27 Ağustos saat 18:00'de, Afyon 8. Tümen tarafından kurtarılırken Başkomutanlık karargahı ile Batı Cephesi Komutanlığı karargahı Afyon'a taşınmıştır. 28 - 29 Ağustos günleri, gerçekleştirilen taarruz başarılı geçmiş ve çekilme yolları kesilerek çarpışmaya zorlanan düşmanın, tamamen teslim olmasının sağlaması kararı alınmıştır.
30 Ağustos 1922 Çarşamba günü taarruz harekatı Türk Ordusunun kesin zaferi ile sonuçlanmıştır. Büyük Taarruz'un son safhası askeri tarihimize Başkomutanlık Meydan Muharebesi olarak geçmiştir. Dumlupınar'da Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın ateş hatları arasında bizzat idare ettiği savaşın sonunda, düşman ordusunun büyük kısmı dört tarafından sarılarak, yok edilmiş veya esir edilmiştir. Böylece tasarlanan kesin sonuç beş gün içinde elde edilmiş ve hazırlanan plan tam başarı ile uygulanmıştır.
31 Ağustos sabahı düşman, muharebe meydanını kaçarcasına terk etmiştir. Muharebe meydanını gören Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa durumu şöyle değerlendirmiş:
“… Kazandığımız meydan muharebesinin, bütün seferi sona erdirebilecek bir azamet ve ehemmiyette olduğunda ittifak ettik. Şimdi Bursa istikametinde çekilen kuvvetleri mahvetmekle beraber, bütün asli ordumuzla İzmir’e yürüyecektik...”
Ve ordusuna Türk milletinin dilinden düşmeyen emrini vermiştir:
“Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları!
Afyonkarahisar-Dumlupınar Büyük Meydan Muharebesi’nde zalim ve mağrur bir ordunun anâsır-ı asliyesini (asıl unsurlarını) inanılmayacak kadar az bir zamanda imha ettiniz. Büyük ve necîb milletimizin fedakârlıklarına lâyık olduğunuzu ispat ediyorsunuz. Sahibimiz olan büyük Türk milleti istikbalinden emin olmaya haklıdır. Muharebe meydanlarındaki maharet ve fedakârlıklarınızı yakından müşahade ve takip ediyorum. Milletimizin hakkınızdaki takdirlerine delâlet (kılavuzluk, aracılık) etme vazifemi mütevaliyen (sırasıyla) ve mütemadiyen (devamlı olarak) yapacağım. Başkumandanlığa teklifatta (tekliflerde) bulunulmasını Cephe Komutanlığı’na emrettim.
Bütün arkadaşlarımın Anadolu’da daha başka meydan muharebeleri verileceğini göz önünde tutarak ilerlemesini ve herkesin kuvâ-yı akliyesini (aklının gücünü), yiğitliğini ve menâbî-i celâdet (kahramanlığının kaynaklarını) ve himmetini müsabaka ile ibzâle (yarışırcasına bol bol harcamaya) devam eylemesini rica ederim.
Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!”
Başkumandan tarafından verilen; “Ordular! İlk Hedefiniz Akdeniz’dir! İleri!” emri doğrultusunda üç koldan İzmir'e ilerleyen Türk ordusu; 1 Eylül'de Uşak'ı, 2 Eylül'de Eskişehir'i, 6 Eylül'de Balıkesir ve Bilecik'i, 7 Eylül'de Aydın'ı, 8 Eylül'de Manisa'yı geri almış ve 9 Eylül'de İzmir'e girmiştir. Yunan Küçük Asya Ordusu Komutanı General Trikopis’in kurmayları ile birlikte toplam 6000 asker, 2 Eylül’de Uşak'ta Türk birliklerine teslim olmuştur. Bunun sonrasında, savaş bütünüyle bir kaçma- kovalamaya dönüşmüş ve 9 Eylül, İzmir’de son bulmuştur.