Stresin ne olduğunu ve de ne olmadığını, biyolojik temellerini ve işlevlerini, özelliklerini ve bu özelliklere göre farklılıklarını ilk yazımızda şöyle bir derleyip toparlamıştık. Yazının bu ikinci bölümünde odaklanacağımız noktalar ise stresin nasıl yönetileceği ve aşırı stresli durumlarda zarar görmeden işin içinden nasıl çıkılacağı konuları olacak.

 

Öncelikle şöyle net bir gerçekle ve net bir duruşla başlamakta fayda görüyorum: Eğer bir strese maruz kaldığınızı düşünüyorsanız, ilk yazımızda stres yapıcı faktörlerin (stresörlerin) özelliklerinin belirlenmesi ile ilgili açıklamalara ve örneklere dayanarak, stresinizin şiddetini ve hayatınıza etkilerinin seviyesini tespit etmeye çalışın. Stresinizin ne kadar zamandır sürdüğü, hem hissiyatınız üzerinde hem de bedeninize fizyolojik etkileri açısından ne boyutta olumsuz etki sahibi olduğu ve nasıl seyredeceğinin öngörüldüğünün tespiti ilk adım olacak. Çünkü niyetimiz bu meşhur “stres nasıl yönetilir?” sorusuna tipik bir insan kaynakları departmanı perspektifi ile değil, hem bilimsel hem ruhani hem de kişisel gelişim perspektifinden bakarak çözüm ve cevap üretmek yönünde. Yani konuyu ele alırken “ne koşulda olursa olsun her stres yönetilir, yönetilmelidir, en azından bir yönetim şekli denenmelidir” gibi bir duruşumuzun olmadığını ve böylesi bir duruşun da kesinlikle tavsiye edilmediğini vurgulamak istiyorum. En nihayetinde insanız. Sınırlarımız, deneyimlerimiz ve bu deneyimlerin neticesinde bazı ödenen bedeller ve elde edilen kazanımlar var. Zorla güzellik demişken kaş yapmaya çalışıp göz çıkartmayalım derim.

 

Bu noktada yaşadığınız stresin şiddetine göre, o stresi kendinizce yönetmeye çabalamanın haricinde iki temel seçeneğiniz olduğunu zihninize kazıyın lütfen.

1.Çok şiddetli ve çok zararlı bir strese mütemadiyen maruz kaldığınızı ve maruz kalmaya devam edeceğinizi düşünüyorsanız ilk olarak bu stres faktöründen uzaklaşmanın ve stresin kaynağını hayatınızdan çıkartmanın yolunu araştırmanız gerektiğini bilin. İş olsun, ilişkiler olsun, uzun süre çabaladığınız ve meselenin içinden çıkamayıp kendinize, sürece ve etrafınızdakilere zarar verdiğinizi düşündüğünüz bir düzeneğin bozulması herkes açısından daha sağlıklı olacaktır. Kronik bir şekilde yoğun strese maruz kalmak yüksek devirde arabayı vites değiştirmeden kullanmak gibidir; Motor sonunda boğulacaktır. Buna müsaade etmeyin. Siz önemlisiniz. Karamsar olmayın, yeni başlangıçlar stressiz ya da katlanılabilir boyutta stresli olduğu müddetçe daha umut ve huzur dolu günlere gebe olacaktır.

2.Bu tip bir sonlandırma, hayattan çıkartma ve yer değiştirme gibi imkânınızın olmadığı çok şiddetli ve sürekli strese maruz kalma senaryosunda ise yapmanız gereken tek şey bir uzmana başvurmak ve sürece onunla birlikte devam etmektir. Uzman hem davranış yönetimi yapmanızı sağlayacak bir terapist/psikolog ve de aynı zamanda size stresin olumsuz etkilerini azaltması için psikofarmokolojik bir çözüm sunabilecek (ilaç kullanımı) bir psikiyatrist olabilir. Genelde iyi anlaşan iki ruh sağlığı uzmanının kontrolünde (psikolog ve psikiyatrist) en yüksek verim alınır. Yeri gelmişken söyleyelim, bildiğiniz gibi psikologlar ilaç veremez ama iyi psikologlar ilaçları tanır ve çok iyi ilaç takibi yaparak psikiyatristi bilgilendirir, iyi psikiyatristler de birebir görüşmenin ve diyaloğun kalitesine - işlevine önem verir, öyle ezberden ilaç yazıp “bakalım ne olacak” şeklinde süreç takibi yapmaz. Anlaşılacağı üzere iyi bir psikolog da öyle yöntemsiz, yapılandırmasız ileri geri konuşarak görüşme yapmaz, “bu işi ilaçsız çözeceğiz” diye diretmez. Uzman seçiminizde dikkatli olun. Ülkemizde ruh sağlığı alanında çalışmalar yeni gelişmekte ve bu konu ile ilgili meslek yasalarımız henüz olmadığından denetim mekanizmaları çok yetersiz. Sorgulayıcı olmakta ve çoğunlukla referanslar üzerinden hareket etmekte fayda var.

 

Eğer yaptığınız değerlendirme sonucunda kendi durumunuzu yukarıda bahsettiğimiz iki madde kapsamında bulmuyorsanız o zaman stres ile birebir mücadele için kolları sıvamanın tam zamanı diyebiliriz.

 

Peki, ne yapacağız?

Tabir uygun ise “ödevler” çok. Ancak biz önem ve etki sıralamasını da belirleyerek maddelerimizi sıralayalım;

1.Her şeyin başı fizyoloji... Bizler bedenimizin içerisinde hayat bulan, duygu ve düşüncelerimizi bedenimizden bağımsız oluşturamayan varlıklarız. Elbette duygu ve düşüncelerimiz de bedenimizin işleme şeklini doğrudan etkiliyor, ancak ilk önce bu alt yapıya yani bedene odaklanacağız. İyi (düzenli ve çeşitli) besleneceğiz, iyi (düzenli ve yeterli) uyuyacağız. Bu olmazsa gerisi olmaz demeyeceğim ama yarım kalır, eksik durur, benden söylemesi.

2.Zihinsel aktivitelerimizi bedensel aktiviteler ile dengeleyeceğiz. Yani ayağa kalkacağız, düzenli yürüyüşler yapacağız, mümkünse yaşımıza ve kendi fiziksel kondisyonumuza uygun spor aktiviteleri yapacağız. Eğer hareket etmek de size işkence gelir durumda ise (yani başlı başına stres kaynağı ise) o zaman kendinize içerisinde harekete yer olan eğlenceler bulmalısınız. Sosyal çevrenizden yardım almalı yakınınızdaki insanlar ile birlikte bu aktiviteleri gerçekleştirmeye çalışmalı ve mümkün olduğunca keyif almaya çabalamalısınız.

3.Kendinize özel rahatlama ve eğlence zamanları organize etmeli tabiri uygun ise “şarj olmalı”sınız. Bilgisayar oyunu oynayabilir, okumalar yapabilir, televizyon seyredebilir, maça gidebilir ya da boş boş oturup hiçbir şey yapmamayı tercih edebilirsiniz. Nasıl rahatlıyorsanız... Ancak bu zamanı da programınız içerisine yerleştirmeli ve rutin içerisinde düzenli olarak yaşamalısınız. Nefes almak için boğulma noktasına gelmeyi ya da pilinizi doldurmaya başlamak için %4 doluluk oranına inmesini beklemeyin. Eğer farklı rahatlama teknikleri biliyorsanız uygulamalısınız ya da birini öğrenmek için geç olmadığını kendinize telkin etmelisiniz. Nefes alma teknikleri, farklı meditasyonlar ve dinginlik arayışları oldukça etkilidir. Parapsikolojiden ya da spiritüel ritüellerden bahsetmiyoruz, bedeninizi tanımak ve sakinlemeye çalışmak, bu yönde de bazı yöntemler uygulamak bilimsel geçerliliği olan yardımcı tekniklerdir.

 

Şimdi buraya kadar çok da bilmediğiniz ya da kulağa yeni gelen bir şeyden bahsetmedik. Ama unutmayın hayatta en büyük doğrular en büyük klişelerden çıkar. Temel doğruları hatırladıktan sonra biraz farklı bakış açıları ile yönlendirmeler yapalım;

1.Hatadan kaçınmayın. Hata yapabileceğinizi, neticesinde “insan” olduğunuzu, herkes ile bu mutlak olguyu paylaştığınızı unutmayın. İşyerinizde rekabet olabilir, yöneticiniz hata yapmanız konusunda benimle aynı görüşte olmayabilir ya da hatalar çok vahim sonuçlara neden olabilecek olabilir. Ancak unutmayın hata yapmaktan korkmak sadece stresinizi dolayısı ile hata yapma riskinizi arttıracak. Sonuçların önemine göre inisiyatif alma konusunda isteksiz olabilir ve pas geçebilirsiniz, ancak böyle bir seçenek yoksa elinizden gelenin en iyisini yapmaya çalışmalısınız. Eğer göreviniz gereği kendinize iyi bakıyorsanız (dikkat ve performansa etkisini düşünerek), bilgi ve deneyim anlamında kendinizi sürekli geliştiriyorsanız geriye kalan tek işlevsel şey; karşınıza çıkacak olguları birer tehdit olarak değil becerilerinizin sınandığı testler olarak görmek ve bu testleri gelişiminiz anlamında bir imkân olarak değerlendirmek.

2.Problemin kendisine değil çözüm opsiyonlarınıza odaklanın. Problemi çözememek değil, problem çözmek için elinizden gelenin en iyisini yapamamak çekineceğiniz durum olmalı. Sadece probleme ve onu nasıl çözemeyeceğinize odaklanırsanız sizce elinizden gelenin en iyisini yapmış olabilecek misiniz?

3.Kaçınma - erteleme (procrastination) davranışından uzaklaşmaya çalışın. Zaman planlaması yapmak ve bu plana uyabilmek verimliliğinizi arttıracak, gelişiminize ve dolayısı ile özgüveninize büyük katkı sağlayacak. Planlamaya uyduğunuz zaman işlerin eksik kalması ve birikmesi dolayısı ile son dakika stresleri ciddi oranda azalmış olacak. Eften püften konuların sırf planlama yapamadığınız için birikerek üzerinizde baskı haline gelmesine sakın sebep vermeyin. Süreç yönetimi yapmaya özen gösterin.

4.İletişim becerilerinizi gözden geçirin. Kendinizi özel hayatınızda ve iş hayatınızda ne kadar iyi ifade edebiliyorsunuz değerlendirin. Sakince ve bolca iletişime geçmeye çabalayın, kendinizi anlatın. Bu konuda çok başarılı olmadığınızı düşünüyorsanız destek almanız çok iyi bir fikir olabilir. İnsanlara “mış gibi” davranmaya çabalamayın, samimi olun. İnanın samimiyet ve hoşgörü, zamanımızda bilgiden ve beceriden daha az görülür ve daha kıymetli meziyetler. Ayrıca samimi olduğunuzda kendinizi geliştirme imkânınız da daha fazla olacak. Kendinizi tanımanız ve tanıyacağınız insan ile barışık olmanız stres yönetiminiz ile alakalı yazmakta olduğum son madde ancak şimdi en sona yazdığım için tereddütlüyüm. Çünkü bu özel madde aslında sadece stres yönetiminde değil bireyin tüm duygu - davranış bütünlüğünde en önemli madde. Kişi kendisini bilmeden kendisi ile mutlu olabilir mi? Kendisi ile mutlu olmayan kişi çevresi ile mutlu olabilir mi? Mutlu olmayan insan nasıl çözüme ve gelişime odaklanabilir?

 

Ne güzel söylemiş Hz. Mevlana ; “Kendinden kendine sefer eyle”

Kendinize sefer eyleyeceğiniz, doğrusu yanlışı, artısı eksisi ile kendinizi tanıyacağınız ve kabul edeceğiniz gelişim ve sağlık dolu bir yıl geçirmenizi dilerim. Unutmayın bireyler geliştikçe toplumlar ilerleyecektir.

 

Sorularınız ve eleştirileriniz için bana burak.baduroglu@gmail.com adresinden ulaşabilirsiniz. Önümüzdeki ay görüşmek üzere.

 

Sevgiler.

1968 © Uçak Teknisyenleri Derneği