O’NSUZ 83 YIL…
Türk ulusunu bağımsızlığa kavuşturan, onu çağdaş uygarlığın ayrılmaz bir parçası olarak gören ve çağdaş uygarlık düzeyine çıkaran, adı ve eserleri sonsuza kadar yaşayacak olan, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ölümünün 83’üncü yılında saygı, rahmet ve şükranla anıyoruz.
10 Kasımlar, artık O’nun aramızdan ayrılışının anma ve matem günü olmaktan çıkarak, bize bıraktığı eserlerin zenginleştirilmesine ve yeni nesillere daha iyi anlatılmasına vesile olmaktadır. 10 Kasımların Atatürk’ün 57 yıllık hayatını, mücadelesini, milletimize kazandırdıklarını ve kazandırmak istediklerini doğru anlama bakımından önemi büyüktür.
Mustafa Kemal Atatürk, savaşlardaki başarılarıyla büyük asker, yönetimiyle büyük bir devlet adamı; görüşlerindeki sağlamlık, doğruluk, geçerlilik, uluslararası ilişkilerde güvenirlik, barış ve insan severlik değerleri ile de evrensel bir kişidir. Atatürk, büyük bir asker olmasının yanında, çağın gereklerini bilen, toplumun dinamiklerini doğru anlayan, insanları doğru yönlendiren, gerçekçi, yenilikçi bir devlet adamı ve lider olarak tarihe damgasını vurmuştur. Gerek şahsş, gerek askeri, gerekse de siyasi hayatı boyunca bilimsel düşünce ve işlek akla büyük önem veren ve tüm hayatı boyunca kendine de rehber edinen Atatürk, bunu şöyle ifade etmiştir: “Ben, manevi miras olarak hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım, ilim ve akıldır. Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü müşkülat önünde, belki gayelerle tamamen eremediğimiz, fakat asla taviz vermediğimizi, akıl ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik edeceklerdir. Zaman süratle dönüyor, milletlerin, cemiyetlerin, fertlerin saadet ve bedbahtlık telakkileri bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini inkar etmek olur.” Atatürk böylece, bir ulusun ilerlemesinde ilimin, çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmada toplumları aydınlığa çıkaran yegane güç olduğunun altını bir kez daha çizmiştir.
10 Kasımlar, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü kaybetmenin verdiği büyük hüznün, onu daha iyi anlamanın gereğini ortaya koymuştur. O’nun hayatını, ilkelerini ve bizden yapmamızı istediği şeyleri, bilimsel olarak ortaya koymak ve uygulamak, bizlerin birinci vazifesi olmalıdır. 10 Kasım günü, Atatürk gençliğine yakışır, ülkemizi ileriye götürebilecek her türlü proje ve çalışmaların yapıldığı, ortaya konulduğu ve desteklendiği bir etkinliğin geleneksel hale getirilmesi, emin olunmalıdır ki, yaşasaydı, Atatürk’ün en büyük temennisi olacaktır.
Atatürk’ün vefatının hemen ardından dünya liderleri tarafından yapılan bütün açıklamaların ortak noktası, O’nun dünya üzerinde yetişmiş çok nadir bir dahi oluşu, büyük devlet adamlığı ve dünya milletlerine örnek olabilecek çalışmaları olmuştur. Hayatının en son anına kadar ülkesine hizmet etmiş olan bu büyük insan; “Benden sonra beni benimsemek isteyenler bu temel mihver üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar.” diyerek kurduğu Cumhuriyete sahip olunmasını ve çok çalışılarak ileri bir seviyeye çıkılmasını arzu ve temenni etmiştir.
19 Kasım’da Atatürk’ün cenaze namazı, söz konusu izdihamın tekrar etmesi endişesi nedeniyle, Dolmabahçe Sarayı’nın bir salonunda, dönemin Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Şerafettin Yaltkaya tarafından kıldırıldı. On iki generalin omuzunda Dolmabahçe Sarayı’nın dış kapısına çıkarılan tabut, top arabasına konularak binlerce kişinin gözyaşlarıyla, uçak uğultuları ve top sesleri arasında Sarayburnu’na götürüldü. Cenaze alayı dakikada sadece 25 metre ilerleyebiliyordu. Caddelerin tamamı, yol kenarındaki bütün binalar, direkler, camilerin kubbeleri, hatta minareler insan doluydu. Bu arada Yavuz zırhlısından 5 dakikada bir top atışı yapıldı. Saat 08.15’te Dolmabahçe sarayından ayrılan kortej, Fındıklı, Tophane, Karaköy, Galata Köprüsü, Eminönü, Bahçekapı, Sirkeci, Salkımsöğüt, Gülhane Parkı yolunu kullanarak Sarayburnu’na saat 12:26’da ulaştı. Tophane civarında kalabalık o kadar yoğundu ki yerleştirilen seyyar demir parmaklıklar kırıldı. Boğazkesen Caddesi’nden taşan halkı durdurabilmek için itfaiye su sıkmak zorunda kaldı. Saat 11.00 sularında üzerinde çok sayıda insan bulunan tek katlı bir bina çöktü. Altında kalanlar oldu. Cenaze alayı Sarayburnu’na 12.26’da varabildi. Atatürk’ün naaşı Zafer Torpidosu ile Yavuz zırhlısına nakledildi. Yol boyunca yollara sıralanmış ve her ana yola çıkan ara yollara kümelenmiş halk büyük üzüntü içindeydi. Saat 15.36’yı gösterirken Atatürk’ün naaşı 101 pare top atışı ve yabancı gemilerin 21 pare top atışları arasında İzmit’e doğru yola çıktı. Havadan uçaklar Yavuz zırhlısını selamlarken, Hamidiye kruvazörü, Zafer Destroyeri, Tınaz destroyeri, Dumlupınar denizaltısı, Gür denizaltısı, Doğan hücumbotu, Martı hücumbotu, Yavuz zırhlısına eşlik ediyordu. Ayrıca denizde oluşturulan korteje İngiltere’nin Malaya zırhlısı, Rusya’nın Moskova gemisi, Almanya’nın Emden kruvazörü, Fransa’nın Emile Bertin kruvazörü, Yunanistan’ın Hydra destroyeri, Romanya’nın Regina Maria destroyeri eşlik etmişti. İzmit’e varan naaş özel olarak hazırlanmış trene yüklenerek 21.30’da Ankara’ya doğru yola çıktı. Güzergâh boyunca (Arifiye, Doğançay, Geyve, Pamukova, Mekece, Osmaneli, Vezirhan, Bilecik, Karaköy, Eskişehir, Beylikahır, Sarıköy, Biçer, Beylikköprü, Polatlı, Etimesgut, Gazi İstasyonu/Ankara) halk atasını gözyaşları içinde selamlayarak uğurladı.
Bu arada Atatürk’ün kaybı ile genç cumhuriyetin siyasi geleceği de endişe yarattı. Türkiye, Atatürk’ün cenaze töreninde kurucusunu, önderini kaybetmenin yasını tutarken, aynı zamanda metanet içinde cumhuriyetin ayakta kalacağı mesajını vermeye çalıştı. Atatürk’ün kaybından sonraki günlerde Türkiye Cumhuriyeti’nin Atatürk’ün yolunda ilerleyeceği mesajı iç ve dış kamuoyuna verildi. Cenaze töreninde, Atatürk’ün kaybından duyulan üzüntü ifade edilirken alınan tedbirlerle metanetli bir duruş sergilendi.
20 Kasım 1938› de Ankara’da başta Cumhurbaşkanı İsmet İnönü olmak üzere devlet erkanı tarafından karşılanan cenaze TBMM önünde hazırlanan katafalka konuldu. Ankara halkı Atatürk’ün önünden saygı geçişlerini yaptı.
21 Kasım 1938 Pazartesi günü, sivil ve askeri yöneticiler ile yabancı devlet temsilcilerinin hazır bulunduğu ve yüzbinlerin katıldığı büyük bir törende, Atatürk’ün naaşı 12 milletvekili tarafından katafalktan alınarak top arabasına konuldu. 10.45’te cenaze korteji Etnografya Müzesi’ne doğru Cumhurbaşkanlığı Bandosu’nun çaldığı Chopin’in Cenaze Marşı eşliğinde yürüyüşe geçti.
Cenazenin bulunduğu top arabasını, İstiklal Madalyası takmış bir general ve hemen ardında da Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Atadan takip ediyordu. Cenaze törenine Almanya, İngiltere, Sovyetler Birliği, Bulgaristan, Fransa, İran, Yunanistan, İtalya, Macaristan, Romanya, Yugoslavya, Mısır, Irak, Arnavutluk, Afganistan ve Milletler Cemiyeti heyetleri katıldı.
Cenaze korteji 13.10’da Etnografya Müzesi’ne ulaştı. Cumhurbaşkanı İnönü ve protokol burada yerlerini aldılar. Daha sonra Atatürk’ün tabutu Etnografya Müzesi’nde hazırlanan geçici kabre konuldu. Atatürk’ün naaşı 10 Kasım 1953’te gerçekleştirilen bir törenle, Ankara’da, bugünkü adı Anıttepe olan Rasattepe’de yaptırılan Anıtkabir’e nakledildi.
ATATÜRK’ÜN ÖLÜMÜ VE CENAZESİ
10 Kasım 1938 Perşembe günü, Atatürk’ün ölüm haberinin duyurulduğu ilk andan itibaren Dolmabahçe Sarayı’nın çevresine binlerce insan toplanmaya başladı. Atatürk’ün naaşı 16 Kasım 1938 günü Dolmabahçe Sarayı tören salonunda katafalka konuldu. İstanbul halkı Büyük Önder’in önünden saygıyla geçti. Bu süre içinde Türk ordusuna mensup generaller, katafalkın başında saygı nöbeti görevini yürüttüler. Anadolu’nun her tarafından, hatta yurt dışından gelenler Dolmabahçe Sarayı’na konulan katafalkın önünden geçerek saygılarını sunmak için bekliyordu. 150 bin kişi Atatürk’ün naaşı önünde eğildi. Gece saat 23.30’da yaklaşık 50 bin kişi sırada bekliyordu. Kafileler salonun büyük kapısına geldikleri zaman duraklıyor, bazıları mendilleriyle ağızlarını kapatıyorlardı. 17 Kasım günü, saat 20.00’den sonra yüzbinlerce insanın yığılması ile meydana gelen izdihamda 11 kişi yaşamını yitirdi, 18 Kasım günü ne kadar ziyaret sürdü.