Thumbnail
  • 15.11.2023

10 KASIM

Büyük asker, devlet adamı, lider, yeni Türkiye’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılışının üzerinden 85 yıl geçti. 10 Kasım 1938 günü saat 09.05’te yaşanan yas; dün, bugün ve yarın sonsuza dek sürecektir. 

Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik ayrılan Osmanlı Devleti’nin yapılan antlaşma sonunda orduları dağıtılmış, tersanelerine girilmiş, ağır silahlarına, tüm haberleşme ve ulaşım vasıtalarına el konulmuş, başkenti dâhil ülkesinin birçok bölgesi işgal edilmiş idi. Fakat işgalden daha vahimi, Osmanlı Devleti’nin son on yılda Trablusgarp Savaşı’nda, Balkan Savaşları’nda ve Birinci Dünya Savaşı’nda 7 milyona yakın insanını kaybetmesi, eğitimli ve eğitimsiz erkek nüfusunun bir neslini tamamen yitirmesi ile fakr-ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş, nerede ise savaşma azim ve iradesi kalmamış bir milletin varlığıydı.

İşte, milletin bu en zor gününde ortaya atılarak “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir” diyerek manda ve himayeyi reddeden, yalnızca Türk ulusunun vatan sevgisine ve özgürlük tutkusuna güvenerek Kurtuluş Savaşı’nı başlatan deha bir asker, sonrasında devletini ve milletini yapmış olduğu devrimlerle, muasır medeniyetler seviyesine ulaştıran devlet adamı, devrimci Mustafa Kemal Atatürk, 10 Kasım 1938 tarihinde saat 09.05’te aramızdan ayrıldı. 

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, yaklaşık sekiz aydır siroz hastalığı ile savaşmaktaydı. 8 Kasım Salı gününe kadar durumu oldukça iyi idi, fakat birden kötüleşti. Salı günü sabah 07.00’de bilincini kaybetti ve bir daha bilinci açılmadı. 9 Kasım akşamı saat 21.00’da ateşi 37.33 santigrat, nabzı 132/dk ve solunumu 33/dk idi. Atatürk’ün ikinci bir krizi kaldırması artık mümkün değildi. 10 Kasım sabahı saat 09.05’te ise hayat durdu. 

Atatürk’ün vefatı üzerine hükümet binalarının bayrakları 11.30’da yarıya indirildi. Halk da böylece resmi olarak cumhurbaşkanlarının vefatını öğrenmiş oldu. Daha sonra limandaki gemilerin bayrakları yarıya indirildi. Bütün dükkânlar ve evler aynı matem içerisinde bayraklarla donatıldı. Ertesi gün resmi binalardaki bayraklar hala yarıda idi, fakat yetkililerin emri üzerine ev ve dükkânlardaki bayraklar kaldırıldı. Halka açık bütün eğlence yerleri kapatıldı.

Atatürk’ün vefatı üzerine hükümet şu resmi bir bildiriyi yayınladı: “Atatürk’ün vefatıyla Türkiye büyük kurucusunu kaybetmiş, insanlık da büyük bir evladını kaybetmiştir. Halkımıza büyük kayıpları için derin taziyelerimizi iletiyoruz. En büyük tesellimiz onun büyük çalışmalarına bağlılıkla olacaktır. Atatürk, her zaman Türk halkına güvenmiştir. Türk gençliği her zaman cumhuriyeti koruyacak ve Atatürk’ün izinden gidecektir, böylece Mustafa Kemal Atatürk’ün fikirleri ve mirası sonsuza kadar yaşayacaktır”

Atatürk’ün devlet cenaze töreninin Ankara’da 21 Kasım’da yapılacağı resmi olarak ilan edildi. Cenaze, 20 Kasım’da trenle İstanbul’dan Ankara’ya getirilecek, istasyondan Etnografya Müzesi’ne götürülecek ve kalıcı kabri inşa edilene kadar orada kalacaktı. Atatürk’ün cenazesi, Ankara’ya götürüleceği gün olan 20 Kasım Pazar gününe kadar Dolmabahçe Sarayı’nda kalacaktı. 16 Kasım Çarşamba gününden itibaren cuma gününe kadar halk cenazeyi ziyaret edebilecekti.

Atatürk’ün Dolmabahçe Sarayı’nda naaşının bulunduğu oda oldukça etkili idi. Türk bayrakları ile sarılı naaş, etrafında 6 meşale yanmakta olan katafalka konulmuştu. Naaşın başında kara, deniz, hava kuvvetlerinden dört subay kılıçlarını çekerek nöbet tutmaktaydı. Odada ayrıca İsmet İnönü, ordu ve Kamutay erkânı da bulunmaktaydı. Atatürk’ü ziyaret etmek için ordu subayları, memurlar, öğrenciler, her sınıf ve yaştan kadın ve erkekler uzun kuyruklar oluşturmuşlardı. Çarşambadan itibaren cuma gününe kadar 400.000 insan Atatürk’ü ziyaret etmişti. Eski Afganistan Kralı Amanullah da, İstanbul’a gelmiş ve kılık değiştirmiş bir şekilde Atatürk’ü ziyareti esnasında insanların arasında dua etmekteydi.

Atatürk’ün cenaze törenine İngiltere adına katılmak için Mareşal Lord Birdwood trenle ve Akdeniz Orduları Komutanı Amiral Sir Dudley Pound, Malaya isimli savaş gemisiyle İstanbul’a geldiler. Bu iki kişi, özel bir trenle 12 subay, 120 mavi ceketli, 60 denizci ve 56 bandocu ile birlikte Atatürk’ün cenaze törenine katılmak için Ankara’ya gideceklerdir. Diğer yabancı delegeler ve savaş gemileri de gelmektedirler.

Artık Atatürk’ün Ankara’ya gitme vakti gelmişti. Cumartesi sabahı Atatürk’ün naaşını 12 general taşıyarak Yavuz zırhlısına bindirdi. Atatürk’ün naaşı İzmit’e kadar Yavuz zırhlısı ile getirildi. Zırhlıya Türk Donanması’nın diğer gemileri, İngiliz Malaya, Fransız Emile Bertin kruvazörü, Alman Emden kruvazörü, Rus, Yunan ve Roman destroyerler eşlik etmiştir.

Kemal Atatürk, küçük bir kasabadan büyük modern bir şehir haline getirdiği başkente, Ankara’ya, son kez 20 Kasım Pazar sabahı saat 10.00’da Cumhurbaşkanlığı treni ile geldi. Ankara istasyonundaki karşılamada yeni Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, kabine üyeleri ve bütün milletvekilleri vardı. Naaş, generaller ve seçilmiş askerler tarafından platformda bekleyen top arabasına kadar taşındı. Kırmızı bir örtü ile tabut kapatıldı ve üzerine ipek bir Türk bayrağı konuldu. Altı siyah atlı, top arabasını yavaşça istasyondan uzaklaştırdı. Altı general kılıçlarını çekerek yanlarında yürüdü. Arkasında cumhurbaşkanı ve milletvekilleri vardı. Kamutayın karşısında kortej durdu. Burada kırmızı ile bezenmiş bir platform ve  yan taraflarında dört sütun olan ve uçlarında meşaleler yanan bir katafalk inşa edilmişti. Naaş, bu platform üzerine konuldu ve ertesi gün sabaha kadar dört general ve iki seçilmiş askerin muhafızlığında burada kalacaktı.

Gece boyunca yağmur yağdı ve sabahleyin katafalktan top arabasına 96 asker tarafından götürülürken, hala çiseleme devam etmekteydi. Katafalkın diğer tarafında generaller ve milletvekilleri, yolun karşı tarafında ise yabancı heyetler ve diplomatlar vardı. Tabut 20 askerin omzunda bir Türk bayrağı sarılı olan top arabasına taşındı. Türk askerleri ve yabancı birlikler selam geçişi yaparlarken, top arabası sabit kaldı

İlk geçen birlik, Mızraklı Süvari Alayı idi, sonra Piyade Taburu, ardından Cumhuriyet Muhafızları, askeri öğrenciler, topçu birliği geçti. Daha sonra, Alman, Bulgar, Fransız, İngiliz, Yunan, İtalyan, Romen, Avusturyalı ve Yugoslav birlikleri geçti. Bu birlikler ülkelerinin güzide askerleri idi. Geçidin en sonunda ise bir Türk Deniz Taburu geçti

Top arabası Etnografya Müzesi’ne doğru giderken birlikler durdu. 15 general diğer tarafta yürüdü. Onun arkasında bir general, Atatürk’ün İstiklal Savaşı’nda aldığı madalyayı taşıyordu. Onu takiben Atatürk’ün kız kardeşi Makbule hanım, İsmet İnönü, kabinenin bakanları ve Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak yer almaktaydı. Daha sonra ise misyonların başkanları ve 34 ülkeden gelen delegeler, aralarında Yunanistan Başbakanı General Metaxas, Almanya’dan Baron von Neurath, Fransa İçişleri Bakanı M. Sarruat, Afganistan Kralı’nın amcası Serdar Şah Veli Han, İtalya’dan Baron Aloisi ve İngiltere Akdeniz Ordusu Kumandanı Amiral Sir Dudley gelmekteydi. Bunları milletvekilleri, sivil ve askeri yüksek makamlar, öğrenciler takip etmekteydi. Daha sonra ise, bir piyade taburu gelmekteydi.

Öğle vakti top arabası Etnografya Müzesi’nin önüne getirildi. Tabut müzeye taşınana kadar Chopin’in Cenaze Marşı çalındı ve orada geçici istirahatgahı olan mermer bir blok üzerine kondu.

Dönem gazetelerinde 10 Kasım

Tan Gazetesi

11 Kasım 1938 tarihli Tan Gazetesi, on iki sayfa olarak basılmış ve gazetenin onbir sayfası Atatürk’e ayrılmıştır. Gazete, Atatürk’ün ölümünü “BABAMIZI KAYBETTİK” şeklinde birinci sayfadan tek sütuna tek manşet olarak büyük puntolarla vermiştir. M. Zekeriya Sertel, “Ölüm denilen zalim kuvvet, nihayet içimizden en büyüğümüzü, en çok sevdiğimizi de aldı. Türkiye’ye ve Türkler’e nur saçan ışığı söndürdü. Ruhlarımızı ve gönüllerimizi karanlığı boğdu” diyerek o anki haleti ruhiyesini ortaya koymuştur. 

Ömer Rıza Doğrul ise yazmış olduğu makalede büyük insanların iki kere ölmeyeceğini ifade etmiş, birinci ölümü her fani için mukadder olan ölüm olarak belirtirken; ikinci ölümü ise her faninin izinin, hatırasının ve eserinin ortadan kalkması olduğunu ifade etmiştir. Asıl korkulacak olan ölümün ikinci ölüm olduğunu ortaya koyarak; Atatürk’ün ikinci bir ölümü yaşamayacağına dair şüphesinin olmadığını ifade ederek, “….Büyük Atatürk…. İkinci ölümü hayatıyla ve eseriyle yenmiş bir müheykel ebediyetti” şeklinde dile getirmiştir.

Yeni Sabah Gazetesi

11 Kasım 1938 tarihli Yeni Sabah Gazetesi, sekiz sayfa olarak basılmış ve gazetenin yaklaşık olarak dört sayfası Atatürk’ün ölümüne ayrılmıştır. Gazete, “AZİZ ATATÜRK’ÜMÜZÜ KAYBETTİK” manşetiyle acı haberi yazmıştır. Gazetenin ve o dönemin etkili yazarlarından Hüseyin Cahit Yalçın, “Bu milletin ruhunu en iyi Atatürk anladı.” başlığıyla kaleme aldığı yazısında; O’nun hayatının baştan başa mücadele ve destan olduğunu, her Türk’ün Atatürk’ün yaptıklarının ve hizmetlerinin huzurunda eğilmesinin bir vicdan borcu olduğunu; yapmış olduğu devrimlerin sihirli bir güneşin hayat verici tesirleri olduğunu ve birbirlerini kolay kolay takip ettiğini, ülkenin işgal edildiği sırada “Türk milletinin müstakil bir istikbaline” inanan tek insanın Atatürk olduğunu belirterek yazısını şu şekilde bitirmiştir: “ … Her Türk, şu dakikada gözlerini vicdanına çevirerek orada Atatürk’ün dehasına, iradesine, çalışmasına borçlu olduğu istiklali, şerefi, inkılap ve taaliyi büyük bir minnettarlık ve bağlılıkla görecek ve düçar olduğu matemin sızısını bütün şiddetiyle duyacaktır.” 

Son Telgraf Gazetesi

11 Kasım 1938 tarihli Son Telgraf Gazetesi, “TÜRK MİLLETİNİN BÜYÜK MATEMİ” başlığıyla Atatürk’ün hayata veda edişini haberleştirmiş ve Türk milletine taziyelerini sunarken hükümetin konuyla ilgili resmi tebliğini yayımlamıştır.

Cumhuriyet Gazetesi 

11 Kasım 1938 tarihli Cumhuriyet Gazetesi, on sayfa olarak basılmış ve gazetenin altı sayfası Yüce Atatürk’ün ölümüne ayrılmıştır. Cumhuriyet Gazetesi, “BÜYÜK MİLLİ MATEMİMİZ” manşetiyle acı haberi Türk milletine duyurmuştur. Gazetenin genel yazısında “Büyük milletlerin sevinçleri gibi ıstırapları da büyük olur” diyerek Türk milletinin içinde bulunduğu ıstırap halinin çok büyük olduğunu belirtirken, başyazar Yunus Nadi, Büyük Türk Milleti’nin her manası ile büyük evladı olan Atatürk’ün ölümüyle büyük matem içinde olduğunu vurgularken, makalesinin sonunda hem Türk gençliğine hem de “..kah şen ve beşuş, kah vakur ve amir mütemadiyen karşımda tecelli eden” şeklinde tanımladığı Atatürk’e seslenmiştir. Nadi, Türk gençliğine; “Ey Türk genci! Sen tarihin en büyük insanından mukaddes bir emanet ve en fena şartlar içinde dahi behemahal yerine getirilecek muazzez bir emir ve işaret aldın. Atanın manevi ve uhrevi gözleri sana dikilidir. Elbette sen vazifeni nesilden nesile daha mükemmel yapmak sureti ile, onun ruhunu şad ettiğin kadar vatanını ve milletini mesud ve bahtiyar kılacaksın” şeklinde seslenmiştir. Gazetenin diğer önemli yazarı Abidin Daver ise, “Asker Atatürk” başlığı ile kaleme aldığı uzun makalesine; “O, fıtratın Başkumandan olmak için yarattığı dahi bir şefti; bütün askerlik hayatında, hiç yenilmez ve daima muzaffer bir Başbuğ olmuştur” şeklinde başlamış, Mustafa Kemal Atatürk’ün askerlik hayatını ve başarılarını 31 Mart Olayı’ndan itibaren her safhasını kaleme almış, makalenin sonunda da genellikle diğer gazete  haberlerinde veya makalelerinde olduğu gibi Atatürk’ten dem vurularak onore edilen Türk milleti, bu kez de Daver’in yazısında onurlandırılmıştır. Daver, “... Onun ölümüne ağlarken bir hakikati unutmamalıyız. Bu büyük kumandanı, Türk milleti yetiştirmiştir ve milletimizin büyüklüğünü bize herkesten iyi tanıtan Atatürk, Türk milletinin, büyük insanlar ve büyük kumandanlar yetiştirmekte eşsiz olduğunu bize öğretmiştir. Türk milleti ve Türk ordusu, Dahi ve Kurtarıcı Başbuğ ile iftihar edecektir.” diyerek uzun makalesini sonlandırmıştır. Peyami Safa ise yazısında “Türklük” duygusunu öne çıkartırken, içinde bulunulan durumun vahametini veya acısı ancak bir Türk’ün anlayacağını yazarak yazısını sonlandırmıştır. 

Bugün Gazetesi

11 Kasım 1938 tarihli Bugün Gazetesi, sekiz sayfa olarak basılmış ve gazetenin yedi sayfası Büyük Atatürk’ün ölümüne ayrılmıştır. Bugün Gazetesi haberi,“Türk Milleti dün, bütün tarihinde ne görülmüş, ne görülebilecek, en büyük mateme boğuldu” şeklinde sürmanşet atarak “ATA’MIZI KAYBETTİK” manşeti ile birlikte Ata’mızın bir fotoğrafını tam sayfa kullanarak duyurmuştur. Sayfalarında Atatürk’ün hayatı ve resimleri, Ata’mızın son günleri ve matemden görüntüler fotoğraflarla verilirken, dördüncü sayfada Suat Derviş’in kaleme aldığı bir sayfalık makalede yarıya indirilmiş Türk bayrakları yazının esasını oluştururken “… Kendisini düşman çizmelerinin altında sürünmekten kurtaran, onu inkılapçı genç ve ileri milletin eline vererek şereflendiren cengâverin matemi elbette ilk olarak tutan Türk bayrağı olacaktır. Yarıya indirilmiş bu bayrağın sanki kıpkızıl rengi birdenbire koyulaşmış donuklaşmış gibi idi…” cümleleri ile Türk bayrağının durumu bir metaforla ortaya konmuştur.

Ulus Gazetesi

CHP’nin resmi yayın organı şeklinde çalışan Ulus Gazetesi, 11 Kasım 1938 tarihli baskısında, Büyük Atatürk’ün ölümüne dokuz sayfasını ayırmıştır. Manşet olarak ‘‘Kurtarıcın ve En Büyük Evladını Kaybettin’’, “Türk milleti sen sağ ol!” diye iki cümle kullanmıştır. Baş yazıda Falih Rıfkı Atay, “Bırakınız, son kanlı damlasına kadar, gözyaşlarınızı onun yasında tüketiniz; Atatürk’ün ölümünü görmüş olanlar, bir daha kime ağlayacaksınız?” diye başlamış ve ilginç bir tespitte bulunmuştur. “En mesut Türkler, Atatürk yaşarken ölmüş olanlardır.” Gazetenin diğer sayfalarında atılan başlıklar, kaybedilen Ata’nın ardından söylenecek ve hissedilecek en ulvi duygular olmuştur: “Acının Manası”, “Güneş Battı”, “Büyük Yasımız”, “Ebedi Atatürk”, “Atatürk ve Köylü”, “Atatürk ve Millet”, “Bayrağıma Taziyet”, “Atatürk Ölmez”, “Yaşayan ve Ölen Mustafa Kemal”, “Yaratan, Huzur, Emniyet Veren Şef», ‘‘Ecnebi Gözüyle Atatürk”, “Atatürk Başkomutan”, “İnsanlığın Yas Günü”, “Tavaf”, “Barışçı Şef”, “Kültürcü Şef”, “İktisatçı Şef”, “Sağlık Veren Şef” gibi başlıklarla yazılar yazılmış ve “Atatürk’ün hayatından notlar” ile de hayatı, Atatürk’ün mücadelesi, devrimleri üç sayfada anlatılmıştır. Hasan Ali Yücel ise duygularını şu şekilde ifade etmiştir: “....Şimdiye kadar onun için söyleyip yazdıklarımız, onun büyüklüğü yanında ne kadar küçük, ne kadar aciz kalmıştı. Biz onu, onun bizi sevdiği kadar sevemezdik. Her şeyde o bizden üstündü. Ölümü ile bu eksiğimizi gene kendisi tamamlayacak. Bundan sonraki hayatımız, ona bağımızı uzatmak içindir. Onun için doğmuşuz, onun izinde öleceğiz.’’

11 Kasım 1938 tarihli gazeteler büyük bir üzüntü ile haberi geçerken telaş ve endişeye yönelik hiçbir işaret görülmemektedir. Bunun en önemli sebebi sanırım Atatürk’e yakın olmuş, onunla yaşamış, onunla başarıya ulaşmış insanların ellerinde bir reçetenin olmasıdır. 

Onlar ki Mustafa Kemal Atatürk’le çıktıkları yolda varış noktasını gören, vatanın ve milletini seven, bu uğurda canlarını bile vermekten kaçınmayan, Atatürk’ün düşüncelerini benimsemiş bizatihi yaşatacak insanlar, vatanseverlerdir.

Son olarak Atatürk’ün şu dediğini unutmamak lazım… 

“Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır."

Referanslar: The Times Gazetesi

 

1968 © Uçak Teknisyenleri Derneği