Thumbnail
  • 15.07.2023

TÜRK HAVACILIK TARİHİNİN “PARLAYAMAYAN’’ YILDIZI

EMRULLAH ALİ YILDIZ

 

Türk havacılık tarihi denildiği zaman belki de hepimizin aklına gelen ilk isimler Vecihi Hürkuş ve Nuri Demirağ’dır. Her ne kadar kutsi amaçlarında muvaffak olamadılarsa da azimleri ve inançlarıyla yaptıkları çalışmalar, bizi her zaman kendilerine hayran bıraktı. Bugün bu kararlılığa sahip, kendini havacılığa adamış başka bir mucitten, Emrullah Ali Yıldız’dan bahsedeceğiz...

 

Emrullah Ali Yıldız, 1909 yılında Bursa’nın Osmangazi ilçesinde Vidinli bir baba ve Kafkaslı bir annenin oğlu olarak dünyaya geldi. Babası bir kitapçıydı. Ve o, kitapçılık yapan bir babanın çocuğu olarak bilime ve okumaya çok meraklıydı. Ayrıca çocukluğundan itibaren uçma hayalleri kuruyordu. Bu tutkusundan aldığı ilhamla, ileride kendisine soyadı olarak Yıldız’ı seçecekti. Ve hayallerini gerçekleştirmek için 17 yaşında havacılık eğitimi almak üzere İstanbul’a göç etti.

İstanbul Yeşilköy’de Türk Tayyare Cemiyeti tarafından açılan Tayyare Makinist Mektebi’ne başladı. İçindeki havacılık tutkusu başarılarına da yansımıştı. 1927 tarihinde bu okulu bitiren Emrullah Ali Yıldız birincilikle mezun oldu. Tayyare Makinist Mektebi, bünyesinde okuyan öğrencilere 4 yıllık zorunlu hizmet taahhütnamesini imzalamayı mecbur tutuyordu. 1927 yılında mezun olan Emrullah Ali Bey bu mecburiyet kapsamında 1928-1931 yılları arasında Eskişehir Askeri Hava Okulu Hazırlama Bölüğü’nde asker olarak tayyare makinistiliği görevini ifa etti.

Zorunlu hizmetini bitirdikten sonra istifa edip Bursa’daki sivil hayatına geri döndü. Onun asıl tutkusu tayyare makinistliği değildi. Bu meslekteyken kabına sığamıyordu. Bir an önce taşması gerekiyordu.

1930’lu yıllarda Türkiye henüz tam anlamıyla sanayileşememişti. Bursa’da havacılık merakı tahmin edilemeyecek kadar azdı. Bu durum, havacılıkta yeni bir dönem başlatmak isteyen Emrullah Ali Bey için büyük bir engel teşkil ediyordu.

1933 yılında Bursa’da Yelkenli Uçuş Kulübü kurulunca, şehirde havacılığa duyulan merak da artmaya başladı. Kulübün kaptanlığını Emrullah Ali Bey yapıyordu. İstediği ortam az da olsa oluşunca hayalindeki ilk projeyi hayata geçirdi. Geceli gündüzlü çalışarak bir planör üretti ve planörüne “Bursa yelkenlisi” adını verdi. O günün gazeteleri onun ürettiği planörün gücüne ve özelliklerine dair yazılarla dolup taştı. Emrullah Ali Bey’in namı yavaş yavaş duyulmaya başlamıştı.

Bursa Yelkenlisi adını verdiği planörün başarısı üzerine Emrullah Ali Bey, Türk Kuşu uçuş okuluna davet edildi. Artık onun için yeni bir dönem başlamıştı. Aralarında Sabiha Gökçen’in de bulunduğu bir grupla Rusya’ya havacılık eğitimi almaya gönderildi. Kırım’da planör eğitimi, Moskova’da paraşüt ve motorlu uçuş eğitimi aldıktan sonra Türkiye’ye geri döndü. Eskişehir’deki İnönü Planör Okulu’nda öğretmenlik yapmaya başladı.

1941 yılına dek Eskişehir’de öğretmenlik yapmaya devam eden Yıldız, bu süre zarfında da icraatlerinden geri durmadı. İki farklı dünya rekoruna imza attı. 29 Ağustos 1936’da planörüyle Eskişehir İnönü’den sabah saatlerinde havalanıp tam 18 saat 35 dakika havada kalarak ilk rekorunu elde etti. Yaklaşık iki sene sonra da iki kişilik bir planörle 14 saat 20 dakika havada kalarak ikinci rekorunu elde etti. İki kişilik planörle yanındaki öğretmen adayı Sezai Göksu ile birlikte havada daireler çizerek hava kararana kadar gökyüzünde süzüldüler. Neredeyse gece yarısına doğru yere indiklerinde dünya rekorunu yarım saat farkla geçmişlerdi. İki büyük rekorla büyük yankı uyandıran Emrullah Ali Bey namını bütün dünyaya duyurdu. Bu başarıları sırasında kendisi ile aynı tutkuya sahip başka bir mucit Vecihi Hürkuş ile birlikte uçma mutluluğunu da yaşamıştı.
Emrullah Ali Bey’in havacılık tutkusu onu sürekli yeni arayışlar içine sokuyordu. 1943 yılında otomatik açılan paraşütü icat etti.

Paraşütünün icadını şöyle anlatıyordu: “Bugünün tayyarelerinin sürati, paraşüt gaye süratinden çok daha fazla olduğundan, motoru duran, kopan, kanadı kırılan veya yanan bir tayyarenin pilotu, tayyaresini terk ettikten sonra paraşütünü açmayı geciktirmek mecburiyetindedir. Lazım gelen bu gecikme için pilotun birçok saniyeli atlayışları olan tecrübeli bir paraşütçü olması şarttır. Bugün bunun imkansızlığı içinde pilotun bir de yaralı olabileceği göz önüne getirilirse paraşütten istifade, bir tesadüften ibaret kalmaktadır. Halbuki her pilotun paraşütüne takılabilecek olan bu alet, pilotu hem büyük bir yükten kurtaracak, hem de erken veya geç açma gibi hatalardan koruyacaktır. Alet, pilotun kendi istediği ile paraşütünü açmasına bir mani teşkil etmemektedir. Pilot, icap ederse istendiği anda paraşütünü kendi inisiyatifiyle açabilir ve kullanabilir.”
Bu paraşütü icat etmek gerçekten büyük bir başarıydı. Fakat bu başarıya kendi ülkesinde sahip çıkılmadı. Paraşüt Amerikalılar tarafından ilgi gördü. Yıldız: “İşte bu sıralarda karşıma iki yabancı mühendis çıktı. Keşfimle çok yakından ilgilendiler. Tetkik ettirmek üzere benden hesap ve projeler istediler. Hepsini alıp gittiler. Aradan tam bir sene geçtikten sonra bana cevap geldi. Geldi ama, artık bizim keşif, keşif olmaktan, icat olmaktan, ihtira olmaktan çıkmıştı. Tabii tıpkısı değil, fakat benimkine benzer bir alet, şimdi Amerika havacılığında muvaffakiyetle tatbik ediliyor.”

Bu durum Emrullah Ali Bey’i her ne kadar üzse de onu çalışmalarından vazgeçirmemişti. Bir süre sonra dikey kalkan helikopteri icat etti. Ama maalesef hiçbir çalışmasına sahip çıkılmıyordu. Pervaneler ile ilgili buluşlar yaptı fakat yine kimse tarafından ilgi görmedi ve bu buluşları 1000 dolara Amerika’ya satmak zorunda kaldı. Zamanla bu durum onun için kabul edilemez bir hale gelmişti. Küskünlük zamanında yapılan bir söyleşide Emrullah Ali Bey: ‘Helikopter patentini de 1956 yılında aldım. Ancak ona da ilgi duyan olmadı. Dikey kalkış yapan Harrier’e benzer bir patent çalışmam daha olmuştu. İlgisizlik nedeniyle bunu da değerlendiremedim. Sonraki yıllarda Harrier uçağını görünce içim sızladı.” sözlerini dile getirdi. 1947 yılında bir paraşüt atlayışında sakatlanan Emrullah Ali Bey, yaşadığı sağlık sorununun da etkisiyle bir yıl sonra aktif havacılık yaşamına son verdi. Bir mucit olarak da istediği ilgi ve alakayı bulamayınca, birkaç yıl sonra geçinebilmek için İstanbul’a taşındı ve Galatasaray’da bir fotoğraf stüdyosu açtı.

Havacılıktan uzaklaşsa da bir yandan içindeki mucit çalışmaya devam etmekteydi. Bugün “selfie” adını verdiğimiz akımı daha o yıllarda “Görçek” adını verdiği bir makineyle olanaklı hale getirmişti. Müşteriler fotoğraf kabinine girip karşılarındaki aynada istedikleri pozu ayarlıyor ve istedikleri zaman ellerindeki butona basıp kendi fotoğraflarını çekiyorlardı. Meşgul olduğu her meslekte kendini geliştirmekten geri durmayan Emrullah Ali Bey, 1970’lere dek fotoğrafçılığa devam etti.

Tarihler 1996 yılını gösterdiğinde ise Emrullah Ali Yıldız hayata gözlerini yumdu.

Büyük yaşanmışlıklarla dolu bu ömür aslında kendinden sonraki nesillere büyük dersler vermektedir. Hayatını çalıştığı işe vakfeden ve bu millet için gecesini gündüzüne katıp çalışan gençlere sahip çıkmanın önemini açıkça göstermektedir. Ayrıca gençlere de başarıya ulaşmanın ancak çalışmaktan geçtiğini, azim ve kararlılıkla sürdürülen çalışmaların başarıyla sonuçlandığını öğretmektedir. Bu dersleri anlayıp sonuç çıkarmak da bu milletin en birinci vazifesidir.  
 

1968 © Uçak Teknisyenleri Derneği