Amerikalı ünlü yazar Ernest Hemingway’in kitabına da adını veren bir sözü var. Der ki: Paris Bir Şenliktir… 1920’li yıllarda Paris’te yaşadığı zaman anılarını bu kitapta toplamış olan Hemingway’in bu ünlü sözü benim hep belliğimde yer etmiş olan ve Paris kentine çok yakıştırdığım ve kentle bire bir örtüşen bir sözcüktür. Aslında Hemingway’in yakın arkadaşı olan A. E. Hotchner Paris’te Hemingway’i (http://booklikes.com/upload/post/ b/e/bede820b97665ea15668b75add909a29.jpg) ziyarete geldiği zaman ona şu sözleri söylemiştir: “Genç bir insan olarak Paris’te yaşayacak kadar şansın var ise, geri kalan hayatında nereye gidersen git, Paris senin için bir şenlik olarak kalacaktır.”

 

Gerçekten de bazı kentler vardır, defalarca gitseniz hep aynı heyecanı duyarsınız. Gitmekten sevinç duyarsınız, çünkü o kenti seversiniz. Paris de benim için işte böyle bir şehir. Defalarca gitmiş olmama rağmen hep özlediğim ve benim için gerçekten bir şenlik olarak kalan tek şehir.

Paris, Fransa’nın başkenti… Üstelik burası dünyanın en güzel şehirlerinden birisi… Seine nehri üzerinde kurulmuş olan, sanat, kültür, moda ve lüksün de başkenti bence. Paris için kullanılan bir deyim de ‘ışıklar şehri’dir.

 

İşte bu ay o gitmeye doyamadığım Paris’teyim yine. Muhteşem konforlu bir uçuş ile İstanbul’dan Paris’e 3 saat 20 dakika gibi bir sürede varıyorsunuz. Gariptir, uçak inişe geçtiği zaman hep pencereden kente bakarım. Ve her defasında da, o şehre ilişkin önemli bir obje yakalayacağımı bilirim. İşte Paris’e doğru uçak inişe geçtiğinde Eiffel kulesinin beni selamlayacağını biliyordum. Nitekim karşıladı da…

Otelim şehrin tam kalbinde, Republic meydanında idi. Böylece her yere ulaşımım kolay olacaktı.

Paris ismini, Galya halklarından olan Parisii’lerden almaktadır. Denir ki Paris dünyanın en romantik şehirlerinden birisidir. Oldukça kalabalık, popüler, Unesco dünya mirası listesinde yer alan birçok yapıya ev sahipliği yapan bir şehirdir. Dünyanın en çok ziyaret edilen şehirlerinden olan Paris’te 2 büyük havaalanı var. Charles de Gaulle ve Orly. Bir de daha çok charter uçaklarının kullandığı Beauvais.

Paris denince önce aklımıza Eiffel kulesi geliyor o zaman size önce Eiffel kulesini tanıtayım.

1887-1889 yılları arasında Gustave Eiffel tarafından Fransız devriminin 100. yıl kutlamaları için yaptırılmıştır. Yapılış amacı ise Expo 1889 Paris fuarının giriş kapısı olarak kullanılması idi. Kule bittikten sonra ise beğenilmemiştir. Ancak yıkılması bile düşünülen kule sonraları telgraf anteni olarak kullanılmıştır. Kule toplam 3 kattan oluşuyor. Kulede bir asansör mevcut olmasına rağmen o kadar uzun kuyruklar oluyor ki bu da çoğu kişiyi yukarıya kadar çıkmaktan vaz geçiriyor. Kulenin yüksekliği 300 metre ve tamamen demir kullanılarak yapılmış. Ağırlığı ise 10.000 ton. 200.000 metrekare alanda bulunmaktadır.

Nedense çoğu kişi Eiffel’i beğenmez. Hatta nefret edenler çoktur. Benim içinse son derecede görkemli, etkileyici ve biricik bir yapıttır. Hele geceleri Eiffel’e doyum olmaz. Gece saat tam 12’de kulenin en tepesinden aşağıya kadar başlayan ışık şovu sizi kesinlikle etkileyecektir.

 

Eiffel’den sonra benim için ikinci sırada yer alan yapı Montmartre tepesindeki Sacre Coeur Bazilikası olmuştur. Montmartre tepesi bir turist cenneti. Çünkü burası Paris’in en yüksek noktası… Burayı adeta bir seyir terası gibi düşünmeniz gerekiyor. Burada tüm Paris adeta bir uçak kokpitinden bakar gibi ayaklarınızın altında. Montmartre’nin bir diğer özelliği de buradaki daracık sokakları ve şık dükkânları ile kafeleri. Ayrıca burasının bir diğer adı da Ressamlar Tepesi. Yani burada birçok sokak ressamı bulunuyor ve dilerseniz portrenizi yaptırıyorsunuz. Şimdi gelelim yine bu tepede yer alan o ünlü beyaz kiliseye yani Sacre Coeur Bazilikasına. Burası Paris’in en ünlü kiliselerinden birisi… Kilisenin geçmişi 1870 yılındaki Almanya’yı ele geçiren Prusya’nın Fransa’yı tehdit etmesi ile başlayan bir sürece dayanıyor. Bu durum üzerine Paris’te iki iş adamı eğer Fransa, Prusya saldırılarından kurtulursa bir kilise yaptırmayı vadediyor. Savaş sonrası şehir istiladan kurtulunca da Sacre Coeur Bazilikasının yaptırılmaya başlandığını görüyoruz.

Fransa Prusya savaşında 58.000 asker ölmüş ve bunların anısına işte bu Beyaz Travertenden yapılmış olan görkemli kilise yaptırılmıştır. Bence bu kilise Paris’in Eiffel’den sonra ikinci simgesi durumunda…

Gelelim şehrin bence üçüncü simgesine. Bu da dünyaca ünlü bir kilise Notre Damme. Gotik üslubun en görkemli yapısı bu kilise… Kilisenin kapısında şu yazıyor: ’Orta Yol’. Bu ifadenin anlamı ise şu: coğrafi açıdan şehrin merkezi burasıdır. 1163 yılında Papa 3. Alexander temel taşını koymuş ve 170 yılda yapımı bitmiştir. 130 metre genişlik ve 35 metre uzunluktadır. Aynı anda 9000 kişiyi içine aldığı söylenir bu yapının. Kilise, ününü Victor Hugo’nun aynı adı taşıyan ünlü romanına borçludur.

 

Paris’te bence dünyanın en lüks ve en ünlü caddesi ve bulvarı olan Champs Ellysee yer alır. Bu cadde 2 kilometre uzunluktadır. Ve bence Paris’in en güzel caddesidir. Caddenin bir ucunda kentin en önemli simgelerinden biri olan Zafer Takı yer alırken, diğer ucunda da Concorde Meydanı uzanır. Cadde boyunca iki sıralı en lüks ve marka mağazalar ve dünyaca ünlü kafeler sıralanır.

 

Paris aynı zamanda müzeler kenti de. Dünyanın en ünlü müzelerinden biri olan Louvre işte şehrin tam kalbinde yer alır. İçinde 35.000’e yakın eseri barındıran muhteşem bir müzedir burası. Müze binası oldukça eski. 1190 yılında Paris şehrini Viking akınlarına karşı korumak amacı ile kale olarak yaptırılmış bir bina imiş burası. Zamanla genişletilerek, Napolyon tarafından müzeye çevrilmiş. 1989 yılında da ünlü cam piramit konulmuştur. Louvre’a girmek gerçekten bir mucize. O kadar kalabalık ki en güzeli daha önceden internetten bilet alıp içeri girmek. Önemli sanat koleksiyonlarının yer aldığı müzenin en ilgi gören bölümü Mona Lisa tablosu. Ancak hemen belirteyim, benim için bu eser tam bir hayal kırıklığı oldu. Çok görkemli olduğunu düşündüğüm resim, ufacık ve kurşungeçirmez bir camın içinde sergileniyordu. İnanın şok oldum. Burada sergilenen bence ikinci derecede ünlü eser Milo Venüsü. İ.Ö. 2. yüzyıla ait olan bu heykel oldukça görkemli. Louvre Müzesi o kadar büyük ki inanın gezmek en az yarım gününüzü alıyor.

Paris hem tarihi hem de o kadar yeşil bir kent ki anlatamam. Yeşil denince akla hemen parklar geliyor. İşte bunların en ünlüsü Paris’in 6. Bölgesinde bulunan Lüksemburg Bahçesi. 1612 yılında Medici’lerin hükümdarlığı zamanında yapılmış bir bahçedir. 60 dönümlük bir alanı kapsayan bu güzel bahçe daha çok öğrencilerin, gençlerin geldiği ders çalıştıkları muhteşem bir yer. Genellikle büyük kentlerin ortasında yer alan ve adeta vaha diyebileceğimiz yeşil alanlar vardır ya, Örneğin New York’taki Central Park ya da Londra’daki Hyde Park gibi. Bence Paris’in de kalbi Lüksemburg Bahçesidir. Bahçede 100’den fazla çeşme, heykel ve anıtlar mevcuttur. Burası o kadar dingin o kadar sakin ve hoş bir yer ki… Geçen yıl gittiğim, park ile aynı adı taşıyan Lüksemburg kentinde inanın böyle güzel bir parka rastlamadım. Parkın içinde 1600’lü yılların başında yaptırılan Lüksemburg sarayı da yer alıyor. Fransız Devrimi esnasında ise burası hapishane olarak kullanılmış.

Derim ki, Paris, hep bitmeyen bir enerjiye sahip olan bir dünya kentidir. Şehrin en sevdiğim bölgesi ise St Michael’dir. Nedense her zaman bu bölge bana çekici gelmiştir. Üniversitelerin burada yer alması, öğrencilerin çokluğu, belki de bana bu bölgeyi cazip kıldırtmıştır. Bu bölgede yer alan ve bence dünyanın en güzel üniversitelerinden biri olan Sorbonne’a da değinmek istiyorum. Latin Mahallesinde yer alan o güzelim Sorbonne. 1257 yılında Robert Sorbonne tarafından kurulmuş. Kapısında Montaigne’in heykeli yer alıyor. Denir ki üniversitede başarısız olan öğrenciler bu heykele oturtularak cezalandırılırlar. Aslında baktığınızda Montaigne’in oturtulduğu yer oldukça anlamlıdır. Sırtını Ortaçağ Müzesine dayarken yüzünü de Sorbonne Üniversitesine çevirmiştir. 1968 yılında Fransa’daki gençlik hareketlerinin merkezi de hep Sorbonne olmuştur.

 

Bu ay Paris’te keyifle dolaştım. Defalarca da bir daha gelsem hiçbir zaman bıkmayacağım bir kenttir Paris. Görmedi iseniz mutlaka ama mutlaka gitmelisiniz. Paris’i hem görün hem de yaşayın. Yazımı ünlü aktris Audrey Hepburn’ün ünlü bir sözü ile bitiriyorum. Der ki, ‘Paris her zaman iyi bir fikirdir.’ Bence sadece iyi değil, çok, çok iyi bir fikirdir.

1968 © Uçak Teknisyenleri Derneği