Thumbnail
  • 04.04.2024

Bu ay en sevdiğim ülkelerden biri olan İtalya’ya, Sicilya bölgesinin başkenti olan Palermo’ya gidiyorum. İstanbul-Palermo arası yaklaşık iki buçuk saat sürüyor.

Palermo’nun tarihi bir hayli eskilere gidiyor. Milattan Önce 8. yüzyılda Fenikeli tüccarlar tarafından kurulmuş bir kent. Sonra Roma, Bizans, Arap, Norman ve İspanyolların yaşadığı kent oldukça zengin dolu dolu bir tarihe ve kültüre sahip. En son Napoli Krallığının hakimiyetinden sonra 1860’da İtalya birliğine katılmış.

Palermo İtalya’nın en kalabalık kentlerinden birisi ve İtalya’nın beşinci büyük şehridir.

Palermo şehrinin anlamı, Yunancada büyük liman anlamına gelen ‘Palermos’ kelimesinden gelmektedir. Daha çok genç bir nüfusa sahip olan Palermo’da bir de üniversite bulunmaktadır.

Alman yazar Goethe’nin Sicilya ile ilgili ünlü bir sözü var. Diyor ki: ’Sicilya’yı görmeden İtalya’yı anlamak mümkün değildir.’

Gerçekten de İtalya’yı defalarca karış karış gezmiş birisi olarak ilk kez Sicilya’ya giderken bu söz üzerinde oldukça düşündüm. Aslında İtalya’nın felsefesini, ruhunu özümsemek için mutlaka yolunuzu Sicilya’ya düşürmeniz gerekiyor. Çünkü burası çok farklı bir İtalya. 

Sicilya, Akdeniz’in en büyük adası. İtalya’nın da beş özerk bölgesinden biri. Burası İtalya’dan Messina boğazı ile ayrılıyor.

Adanın mimarisi İspanyol mimarisi olup oldukça etkileyici. Sicilya ile özdeşleşmiş bir düşünce de Mafya. Çünkü ada çok fazla saldırıya uğramış ve bu nedenle de adadaki insanlar silahlanmak zorunda kalmışlar. Uzun yıllar bu Mafya kültürü devam etmiş. Günümüzde ise artık Mafya sözcüğünü bile duymak istemiyorlar.

Palermo kenti bir tarih müzesi adeta. Gezilecek yerleri o kadar çok ki, Öncelikle ‘Monreal Katedrali’ne bakalım, Burası zengin cam mozaikleri ile ünlü bir katedral. Katedralin sağındaki mozaikler milattan önceyi, solundakiler de milattan sonrayı simgeler durumda. Sağda, Âdem, Havva, Nuh Tufanı v.b. bilgiler mevcuttur. Solda ise İncil hakkında bilgiler vardır.

Norman Sarayı: Eskiden Sicilya krallığının yeri olan saray, günümüzde şehrin yönetim merkezini oluşturuyor. Arap kültürünün yansıdığı sarayda sarı altın rengi hakimdir. Sarayın bir kapısı turistlere hizmet verirken, diğer kapısı parlamenterlere hizmet veriyor. Şehrin eski bölümünde ve tepede yer alıyor.

Massimo Tiyatrosu: Burası aslında bir opera binası. Piazza Verdi meydanında yer alıyor. Özelliği ise, İtalya’nın en büyük opera binası olmasıdır. Avrupa’nın üçüncü büyük opera binasıdır. (1’inci Viyana, 2‘nci Paris), Yapım yılı 1897 olan tiyatronun akustik özelliği mükemmeldir ve ünlü ‘Baba 3’ filminin son sahneleri burada çekilmiştir.

Capuccini Yeraltı Mezarlığı İskelet Müzesi: İsminden de anlaşıldığı gibi burası en korkunç müzelerden birisi. Bir diğer adı da ‘Ölüler evi’ dir. 1599 yılında rahipler 8000’e yakın kişiyi mumyalayarak bu müzede sergilemişlerdir. Günümüzde de cesaret edip içeri girenler bu mumyaları izliyorlar. Ben mi? ben giremedim:)

Sicilya, özellikle de Palermo, plajları ve nefis denizi ile ünlü bir ada. Otuz dakikalık bir yoldan sonra gittiğim Mondello plajı ve Mondello kasabası harika bir tatil beldesi. Burası eski bir balıkçı kasabası olup, ince kumlu plajları ile ünlenmiş bir yer.

Sicilya, şarabı, deniz ürünleri, dondurması, zeytini, bademi, üzümü ve turunçgilleri ile ünlenmiş bir ada. Mutfağı bizim Ege ve Akdeniz mutfağının aynısı. Öte yandan ögrendim ki İtalya’nın limon ve portakallarının çoğu Sicilya’da yetişiyor.

Canlı, dinamik, tarihi ve çok turistik bir o kadar gizemli, etkileyici, sokak pazarları ile kendinizi İtalya’da değil de farklı bir İtalya’da görmek isterseniz tercihiniz Sicilya olmalı. Klasik Roma, Venedik, Napoli, Milano, Floransa gibi İtalyan kentlerinden çok uzak bambaşka ama çok etkileyici bir İtalya var burada. Sicilya beni çok etkiledi. Ve sonuçta Goeth’ye hak verdim. Gerçekten de Sicilya’yı bir görün ondan sonra ancak İtalya’yı anlayacaksınız.

1968 © Uçak Teknisyenleri Derneği