THY Teknik’te, 1988 yılı sonbaharında 2,5 yıl süren, 2 adet AWACS Training&Cargo uçağının büyük (ovarhaul) bakımları tamamlandığında THY Teknik’te, biriken büyük bakımları yapmak için Uçak Revizyon Müdürlüğü (Üs Bakım Müdürlüğü-Base Maintenance Management) ile Teknik Kontrol Üs Bakım Şefliği kurulması kararlaştırıldı. O zamana kadar uçakların hat ve üs bakımların tamamı Uçak Bakım Müdürlüğü tarafından yerine getiriliyor, SHGM’nin SHD-T35 sayılı talimatı gereği uçak üzerinde yapılan istisnasız her işlem yapan teknisyen ve Tek. Kontrol mühürleri ile (çift imza/mühür) kapatılıyordu. Hat bakım teknisyenlerinin geçici olarak üs bakımda görevlendirilmelerinde yaşanan adaptasyon zorlukları ve performans düşüklüğü bu değişikliği gerekli kılmıştı. Üs Bakıma müdür atanması yapılmadan, Uçak Bakım Vardiya Şefleri olan Kadir Ural ve Fahrettin Uçarlar Şef unvanlarıyla Üs Bakım’ın yönetim görevini üstlendiler. Ben de, Teknik Kontrol Üs Bakım biriminin şefliğini üstlenmiştim. Üs Bakım’ın kadrosundaki teknisyen ve teknik kontrolörlerin tamamı AWACS bakımlarında yüksek deneyim kazanmış arkadaşlarımızdı.

 

Bu gelişmeler sırasında THY Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Cem Kozlu, Genel Müdür Teknik Yardımcısı da Yusuf Bolayırlı idi. Yeni kurulan ve 2 vardiya sistemiyle çalışan Üs Bakım’ın ilk görevi TC-JBL tescil isimli DC-9 uçağına D bakım ve kabin içi modernizasyonu uygulamak oldu. TC-JBL uçağının bakım süresince Yusuf Bey yakından ilgileniyor, mod S/B ve malzemeler için ödenen yüksek ücret nedeniyle haklı olarak kabin içi modernizasyonunun nasıl şekilleneceğini merak ediyordu. Bakım tamamlandığında uçağı çok beğendi. Bu beğenisini, DC-9 uçaklarına kabin içi modernizasyon uygulanmasına onay veren Cem Kozlu Bey’e de aktarmış, Cem Bey de “bu Cumartesi günü boş zamanım var, hangara gelip uçağı, yenilenmiş kabini göreceğim, uçakta çalışan teknisyen arkadaşlarla da tanışmak isterim” demiş.

 

Cuma günü büyük bakım sonrası tecrübe uçuşunu yapmış, uçuşta tespit edilen arızaların giderilmesi için hangara alınmıştı. Bazı teknisyenler de bu nedenle Cumartesi günü işe gelip çalışacaklardı. THY’nin tepe yöneticisi misafirimiz olacağı için, Üs Bakım yöneticileri olarak o gün biz de işe geldik. Öğleye yakın Cem ve Yusuf Beyler uçağa geldiler, Cem Bey uçağı, özellikle modernleştirilen kabin içini dikkatli bir şekilde inceledi, aklına takılan soruları sordu, cevapladık. Uçaktan indikten sonra, uçağı çok beğendiğini söyleyip hepimizin tek-tek elini sıktı. Yirmi yaşını geçmiş DC-9 uçağının pırıl-pırıl yenilenmiş olduğunu, bu güzel sonuç nedeniyle çok memnun kaldığını söyleyerek bizleri tebrik etti. Bir Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürün hangara gelip D bakımı yapılan uçağı görmesi, çalışanların tek-tek ellerini sıkması, teşekkür ve tebrik etmesi, THY Teknik tarihinde bir ilk idi. Doğrusu hepimizin morali yükselmiş, mutlu olmuştuk. Yusuf Bey de, THY Teknik’in en büyük yöneticisi olarak yapılan iş ve güzel sonuç nedeniyle gururlanmıştı.

 

Tebrik-teşekkür faslından sonra Cem Bey’e “efendim vaktiniz varsa sizi, teknisyen odasında oturup bir kahvemizi içmeye davet ediyoruz” dediğimizde “Aaa, çok güzel olur, bu başarıyı kahve içerek kutlayalım” diyerek mütevazı Üs Bakım Teknisyen dinlenme odamıza girdi. Misafir ikramında kullanacağımız porselen fincanlarımız olmadığı için, utanarak/sıkılarak plastik bardakta ikram ettiğimiz Nescafe’yi içtikten sonra “Arkadaşlar emin olun, ben bu güne kadar bu kadar lezzetli bir kahve içmemiştim, fırsat buldukça haberli/habersiz gelip burada sizlerle oturup kahvenizi içeceğim” diyerek bizi plastik bardak sıkıntısından kurtardı. Bu ziyaret esnasında yaptığımız sohbetten, anlattığımız sorunlarımıza aldığımız cevaplardan edindiğim kanaate göre, Cem Kozlu Bey, alçak gönüllü, tevazu sahibi, insana değer veren, “adam gibi adam”dı. Bu ilk izlenimim bu gün için de değişmemiştir. Nitekim daha sonra, THY personelinin tümünün yurtdışı kaynaklı “Önce İnsan” eğitimi almasını sağlamıştı. Elbette, Cem Bey’i hangar ziyaretine yönlendiren, biz teknisyenleri ve yaptığımız işi anlatan, lanse eden Yusuf Bey’in rolünün çok önemli olduğunu biliyoruz.

 

Ben size Riyad’da B727 motorunun değiştirilmesi hikâyemi anlatacaktım, yazıya başlayınca konu başka yerlere gitti. Ama olsun, THY tarihinde böyle yöneticilerimizin de olduğunu genç meslektaşlarımızın bilmesinde yarar olduğuna inanıyorum. Onlar, sadece masada oturan değil, çalışanlarıyla bütünleşen yöneticilerdi.

 

Yıl 1989 veya 1990 olabilir, tam hatırlamıyorum, Riyad-İstanbul seferini yapan THY B727 uçağı Riyad kalkış sonrası tırmanma aşamasında 1 Nolu motoru, aniden limit dışı yükselen EGT nedeniyle motor durdurulmuş (IFSD-In Flight Shut Down), geriye dönülerek (IFTB-In Flight Turn Back), kalkış meydanına indiğinin haberi geldi. Motorun türbin kısmanda ağır hasar görüldüğünden, değiştirilmesi gerekiyordu. Motor atölyesi uçak için yedek motoru (P&W JT8D-15) hazırlarken biz de 7-8 kişilik bir onarım ekibi yaptık. Ekibin tamamı geçerli pasaport ve landing kartı olanlardan seçilmişti. Onarım ekibinin tamamını hatırlamıyorum ama ekip şefi olarak ben (Teknik Kontrolör ve Üs Bakım Tek. Kont. Şefi), Ersan Aktaş (Baş Teknisyen), Mustafa Şekercioğlu (Motor Atl. Tek. Kont. Şefi) ve 4 teknisyen. Ertesi gün sabah, Riyad’da kalan yolcuları da İstanbul’a getirmek üzere bir B727 uçağı yolcusuz İstanbul- Riyad uçuşu planlanmıştı. Takımlar, malzemeler, AMM’ler, motor söküm/takım teçhizatı ve görev çantalarımızla(*) yola çıktık. Rahat bir yolculuktan sonra Riyad’a vasıl olduk. THY İstasyon yetkilisi bizi karşılayıp doğrudan Airport Security’ye götürdü. İki saat kadar bekledikten sonra her birimize, tamamı Arapça yazılı, apronda 8 saat çalışma izin kağıtları verdiler. Sekiz saat dolunca aprondan çıkmazsak başımıza sıkıntılar gelebileceğini de tebliğ ettiler. THY Riyad yetkilisi, “bu Arapların şakası yok, 8 saat süre şu saatte doluyor, siz süre bitimine yarım saat kala hazır olun, bir minibüsle gelip sizi uçak başından alacağız” dedi. Bir minibüse doluştuk, yanımızda getirdiğimiz her şeyi alarak arızalı uçağımızın başına geldik. Uçağı apronda ıssız ve loş bir yere çekmişler. Arap yetkililerle İngilizce anlaşamayacağımız için, THY yetkilisinden İngilizce ve Arapça bilen birisinin sürekli bizim yanımızda bulunmasını istedik. Arkadaş gitti, 1 saat sonra 18-20 yaşlarında beyaz tulumlu birisiyle geldi. Delikanlı SAUDIA’nın (Saudi Arabia Airlines) hat bakım teknisyeni imiş. Anlaşabileceğimiz seviyede İngilizcesi vardı ve sempatik bir çocuktu. Security’de gözümüzü korkuttukları için, delikanlıya “biz buradan ayrılıncaya kadar asla yanımızdan ayrılmayacaksın, uçak başına gelen her görevli ile sen konuşacak ve bize tercüme edeceksin” dedim, “merak etme, sizi hiç yalnız bırakmayacağım” dedi.

 

SAUDIA’dan temin edilen 2 adet sehpa yardımı ve el fenerleri ışığında önce motorun durumunu kontrol ettik. Yaşanan yüksek EGT nedeniyle Low ve High Pressure Türbin pallerinin tümü erimiş, motor kovan olmuştu. Eriyen türbin pallerinin bir kısmı egzos içine, kurşun dökülmüş gibi, yapışmış kalmıştı. Onu tornavida yardımı ile yerinden çıkarıp aldım, halâ saklarım. El fenerlerimizin ışığında, elimizden geldiğince hızlı çalışıp motoru, sadece 3 adet ana bağlantıları kalacak duruma getirdik. Bu sırada uçağın arkasına bir jeep geldi, içinden asker kıyafetli, 1.60 boylarında, kara-kuru birisi indi, belinde neredeyse kendi boyuna yakın kocaman bir tabanca vardı. Doğrudan bana gelip, emir verir tonda, Arapça bir şeyler söyledi, anlamadığım için Saudia teknisyeni Muhammed’e seslendim. Muhammed gelip askerle konuştu. Güvenliğin verdiği apron izin kâğıtlarımızı görmek istiyormuş. Uçağın içerisinde, dosyaladığım izin kâğıtlarımızın tamamını alıp kendisine verdim. 1-2 tanesine baktı ve “apronda çalışma izniniz şu saatte bitiyor, ben o saatte buraya tekrar geleceğim, ayrılmadan önce çevrenizi temizleyeceksiniz, geldiğimde sizi burada görürsem alıp giderim” demiş. Kendi küçük tabancası büyük asker Jeep’ine binip gitti. Vay anasını, biz buraya motor değiştirmeye geldik, bir de hapse gireceğiz din kardeşlerimizin memleketinde.

 

Apronda 7 saatimiz dolunca çevre düzeltme ve temizleme çalışması yaptık, uçağın içinde iş elbiselerimizi çıkarıp sivil giysilerimizi giyerken, Muhammed’e yanındaki Walkie-Talkie telsiz cihazı ile kendi merkezini aramasını, onların da THY yetkilisine telefon edip bizim hazır olduğumuzu, gelip almalarını söylemesini istedim. Az sonra minibüs geldi, bizi alıp Pasaport polisine götürdü. Yanımızdaki Arap asıllı THY yetkilisi pasaport polisine Arapça bir şeyler anlattı. Polis hepimizin pasaportlarını aldı, bir yere telefon etti ve bir süre sonra omuzu kalabalık bir başka polis geldi, iki polis kendi aralarında konuştuktan sonra pasaportlarımızı verip geçirdiler. Elimizdeki çantaları X-Ray’den geçirdikten sonra terminalden sokağa adımımızı attık. Bir minibüsle yola çıkıp kalacağımız otele saat 24’ü geçtikten sonra geldik, odalarımıza yerleştikten sonra otelin restoranında, saatin geç olması nedeniyle, bulabildiğimiz peynir-ekmek benzeri şeylerle akşam yemeğimizi yedik, çok yorgunduk, duş alıp hemen yattık. Sabah erkenden kalkıp kahvaltıya indik. Bir gece daha Riyad’da kalacağımız kesin olduğu için şahsi eşyalarımızı otelde bırakıp havalimanına doğru yola çıktık.

 

Havalimanında önce Airport Security’ye gittik, bir gün önceki gibi, yeni güne ait apron çalışma izin kağıtlarımızı aldık ve aprona çıktık. İstanbul’da hazırlanan yedek motor gece Riyad’a gelmiş, THY yetkilileri sehpası ile dolly üzerinde uçak başına çektirmişler. Yedek motorun gerekli kabul kontrolünü Mustafa Şekercioğlu arkadaşımız yaptı, üzerinde eksik olan LRU komponentleri tespit etti. Tespit edilen eksiklere göre G/F motor üzerindeki faal komponentlerin sökümüne ve yedek motora montajına başladık. 8 saatimiz dolmadan işimizi bitirmeliydik. İyi bir organizasyon ve arkadaşlarımızın uyumlu çalışması ile motorun söküm-takım işlemleri 5 saatte bitti. Elimizde başka boş motor sahpası (Engine Stand) olmadığı için, eski uçak lastikleri üzerine koyduğumuz motoru vinç yardımı ile faal motordan boşalan sehpaya yerleştirip bağladık.

 

Muhammed’den kuleden kaçak kontrolleri için IDLE’da motor çalıştırma izni almasını istedik. Kule, arkamız serbest ise, sorumluluk bizde olmak üzere, sadece 10 dakika için izin verdi. Motoru çalıştırıp idle kontrollerimizi tamamlayıp motor kaportalarını kapattık, Part-Power ve Full Power takat kontrolü için uçağın motor çalıştırma yerine çekilmesine gerek vardı, B727 towbar ve traktör istedik. Aldığımız cevap: “uçağın bulunduğunuz yerden motor çalıştırma alanına traktör ile çekilmesi yasak, taxi yaparak gidip döneceksiniz, bunun için kuleden izin alacaksınız” oldu. Pilotlarımız şehirde kimbilir neredeydiler. Benim Pan-American Havayollarından eğitim ve sınav sonrası aldığım B707 uçak taxi yetki belgem vardı. Uçağın faal edilmesinin ertesi güne kalmaması için uçağa taxi yaparak motor çalıştırma alanına götürüp getirme işi bana kalmıştı. Önce kokpitteki Jeppeseni açarak Riyad havalimanı haritasını çıkarıp bulunduğumuz pozisyonu buldum, Muhammed, harita üzerinde motor çalıştırma alanının nerede olduğunu gösterdi. Buna göre kullanacağımız taxi yollarını tespit ettim. Kule Yer Kontrolün izni ile taxiye başlayıp uçağı motor çalıştırma alanına getirdim, yerdeki teknisyen arkadaşımız, havaya bez tutarak tespit ettiği rüzgâr yatağına oturup tekerlekleri takozladık ve takat kontrollerine başladık. Part Power, Full Power kontrol, ayar ve değerleri kayıt işlemlerinden sonra thrust reverser operational ve functional test ve ayarlarını tamamladıktan sonra tekrar taxi yaparak uçağı eski pozisyonuna park ettim. THY istasyon yetkilisine uçağı faal olarak teslim ettikten sonra iş kıyafetlerimizi çıkarıp sivilleri giyindik.

 

Terminale geldiğimizde 8 saatlik apron çalışma iznimiz dolmuştu. Tutuklanmaktan kurtulmuştuk ama Araplardan daha çok çekeceğimiz vardı. Terminalde beklerken istasyon yetkilimiz uçağın yarın sabah lokal saat ile 11:00’de İstanbul seferine bağlandığını, yarın sabah saat 08:00’de otelden alınacağımızı bildirdi. Arap asıllı THY yetkilisi bizi pasaport polisine götürüp otele gitmek üzere, havalimanından çıkış işlemlerine başlamak için apron çalışma izin kağıtlarımızı ve pasaportlarımızı toplayıp polise verdi.

 

2 saat kadar bekledikten sonra Arap THY personeli yanımıza gelip “Suudi Arabistan vizeniz olmadığı için, polis otele gitmenize izin vermiyor, pasaportlarınızı da alıkoydular, ilk seferle sizi deporte edeceklermiş” demesin mi. Haydaaa, bu nereden çıktı, dün akşam ne güzel izin vermişler otelde yatmıştık. Ama anladık ki, burada her devlet görevlisi ayrı bir kralmış. Pasaport amiri bizim Suudi Arabistan’a vizesiz geldiğimiz için terminalden dışarıya çıkmamıza izin vermiyordu. Uçuş ekibine dâhil olduğumuzu anlatarak Landing Kartlarımızla geçmeyi denedik, “biz landing kartı tanımayız, burada geçmez” dediler. Bir üst amir, iki üst amir derken mümkün değil, izin vermediler, Arap’ın “lâ” duvarına toslamıştık. O zaman Arap “lâ” dediyse hiçbir şeyin olmayacağını deneyerek görmüş olduk. Peki, otelde bıraktığımız eşyalarımız ne olacaktı? Allahtan Arap THY görevlisi polislere bir süre dil döktükten sonra sadece 1 arkadaşımızın otele gidip odalardan tüm şahsi eşyalarımızı, çantalarımızı toplayıp tekrar havalimanına gelmesine izin alabildi. En genç arkadaşımız, pasaportu olmadan, Arap THY görevlisine teslim edilmiş olarak, otele gidip çok hızlı bir şekilde aynı görevli ile dönmesi gerekiyordu. Hani “gâvur eziyeti” deriz ya, bu da Müslümanın Müslümana eziyeti idi. Biz bu Suud Araplarını çok sevmiştik. Zamanında check-out yapmadığımız için yatamayacağımız son gecenin ücreti de otele ödenecekti tabii. Uzun lâfın kısası; sevgili Arap kardeşlerimiz tarafından Riyad havalimanı yolcu terminalinde tam 20 saat koltukların üzerinde oturmak/ uyuklamak zorunda bırakıldık. Allah’a şükürler olsun ki, ertesi sabah lokâl saat ile 11:30 gibi havalandık. Ohh, çok şükür, hem uçağımızı hem de kendimizi Arapların elinden kurtarmıştık. Uçağımız İstanbul’da hangar önüne park etti. Uçaktan malzemelerimizi indirirken bir arkadaş “Cem Kozlu ve Yusuf Bolayırlı Beyler seni Vardiya Şefliğinde bekliyorlar” dedi. Yanlarına gittiğimde beni çok samimi, candan karşıladılar, “bu kadar çabuk uçağı faal edip dönebileceğinizi hesaplamamıştık, çok hızlı çalıştığınız için teşekkür ederiz” dediler. Riyad’da başımıza gelenleri kısaca kendilerine anlattım. Ertesi gün detaylı bir görev rapor yazarak verdim.

 

İki hafta sonra Yönetim Kurulu’nun, Riyad’da B727 motor değişimine giden teknik ekibin tamamına yarımşar maaş ikramiye verilmesine karar verildiğini, aldığımız yazılı bildiri ile, öğrendik. Yönetim Kurulu’nun bu kararı elbette hepimizi memnun etti, Arapların açtığı yaranın üzerine iyileştirici merhem gibi geldi. THY’na verdiğim 37 yıl hizmetim süresinde ve 2000 yılında emekli olduktan sonra da, çalışanın değerini bilen, motive eden, teşekkür eden bir başka yönetim/ yönetici görmedim. Sevgili meslektaşlarım, eğer siz gördüyseniz, lütfen yazın, o yöneticileri de tanıyalım, öğrenelim.

 

Bu fırsattan yararlanarak Cem Kozlu ve Yusuf Bolayırlı Beylere, Riyad’da beraber çalıştığımız tüm ekip arkadaşlarıma ki, artık hepsi emekli, teşekkürlerimi iletir, sağlıklı ömürler dilerim.

 

(*)Uçak Teknisyeninin Görev Çantası

Biz uçak teknisyenleri, içerisinde iç çamaşırı, gömlek, çorap, diş fırça ve macunu, sakal tıraşı için sabun, fırça, jilet, dikiş iğnesi, iplik v.b. bulunan bir görev çantasını soyunma dolabımızda hazır tutardık. Çoğumuz, Amsterdam havalimanındaki KLM Shop’dan 10,-DM’a aldırdığımız mavi renkli, sert mukavva kabuklu, küçük ebatlı KLM kabin memuru çantasını görev çantası olarak kullanırdık. Aniden bir yerlerde arızalanıp kalmış uçağa müdahale etme görevi çıkarsa ki, bu olasılık çok yüksekti, çantamızı alıp göreve öyle giderdik. O tarihlerde çoğumuzun evlerinde telefon olmadığı için, göreve giderken, evimizin yakınında oturan bir arkadaşımızdan, işten çıkınca evimize giderek İstanbul dışı göreve gittiğimizi bildirmesini isterdik. Sanırım sizler artık öyle yapmıyor, cep telefonuyla eşinizi/annenizi arıyor, ben İstanbul dışına göreve gidiyorum, merak etmeyin diyorsunuzdur.

1968 © Uçak Teknisyenleri Derneği