Karagöz dergisinin havacılık karikatürlerinin bir kısmı da teknolojik gelişmelerin değerlendirilmesi amacıyla çizilmiş. Tayyare, balon ve zeplinin “fende terakki”de simge olduğu bir dönem 1910’lar...
Bu da mı olacak?
Dönem dergilerinde yayınlanan bazı karikatürlerde gelecekte olabilecekler de resmedilip, değerlendiriliyor. Hatta bazı karikatürler bilimkurgu özellikleri bile taşıyor. Örneğin,
Karagöz’ün 6 Nisan 1918 tarihli sayısında yayınlanan bir karikatürde (Karikatür 1), bir top mermisinin içinde seyahat eden insanlar tasvir edilmiş. Jules Verne’in Aya Seyahat romanındakine benzer bir biçimde çizilen ve bir uzay aracına benzeyen ve hızla yol alan top mermilerini izleyen Karagöz ve Hacivat arasında şu diyalog geçiyor:
Hacivat – Karagöz, bu da mı olacak?
Karagöz – Hiç şüphe yok. Bunu ve bunun gibi daha ne harikalar göreceksin!
1918’den geriye bakıldığında on yıl içinde yaşanan havacılık gelişmelerinin büyüklüğü açıkça görülür. İlk uçuşun üzerinden sadece 10 yıl kadar geçmiş olmasına rağmen uçaklar sivil ve askeri alanlarda kullanılmaya başlamış, teknolojileri ise olağanüstü hızla gelişmişti. Bu baş döndürücü gelişmeler uçuk teknolojik atılımların da kısa sürede gerçekleşeceğine dair bir inancın oluşmasına yol açıyordu. Bu karikatür de “teknolojinin harikaları beklentisinin” bir yansıması. Zaten Karagöz’ün cevabı da bu inancı ve beklentiyi yansıtıyor: “Hiç şüphe yok.”
Hacivat – İhvana, yarana selam. Milliyet? Anasıyla kızlar ağasına ihtiram! Şu bir kutu şekeri de götür, tatlı söyle tatlı yedir. Bize bir hayırlı haber getir. Karagöz – Sen merak etme Hacivat, bizim ev sana emanet! Malum ya yolculuk bu, gidip de görmek, görüp de gelmemek var. Karagöz, 17 Teşrini Sani 1336 (17 Kasım 1920)
Şehrin kalabalığına hava çözümü
Teknolojinin insanların hayatını kolaylaştıran çözümlerinin, hep iyi sonuçlar doğuracağına ve her sorunu çözeceğine dair inanç da sürekli gelişir 20. yüzyıl başlarında. Uçuk çözümler hem kolayca karikatür olarak çizilebildiği hem de ilgi çektiği için, dönem dergilerinde bol bol kullanılır.
Karagöz dergisinin 6 Temmuz 1918 tarihli sayısında yayınlanan böyle bir karikatürde de (Karikatür 2), şehrin kalabalığına balon veya zeplinli bir çözüm öneriliyor. Muhtemelen Pazar kurulduğu için müthiş kalabalık bir caddede, satıcılar, müşteriler ve hatta birkaç süvari dolayısıyla adım atılması mümkün değildir. Bu kalabalıktan bindikleri bir zeplinle kurtulmuş Karagöz ve Hacivat arasında şu diyalog geçer:
Hacivat – Karagöz, beni nihayet balona da mı bindirdin?
Karagöz – Şu sokağa bak! Seyyar satıcılar kaplamış. Halk üst üste, geçemiyor. Buralardan geçebilmek için balona binmekten başka çare var mı?
Sık sık yapıldığı gibi bu karikatürde de balon ile zeplin karıştırılmıştır.
Köprünün kapattığı limana uçan gemi
İlk modern Galata köprüsü, 1845 yılında dönemin padişahı Sultan Abdülmecid’in annesi Bezm-i Alem Valide Sultan tarafından yaptırılır ve İstanbul’un sosyal, kültürel ve ekonomik hayatını değiştirir. 18 yıl kullanılan bu köprünün ve devamında yapılanların en önemli etkisi yüzyıllardır İstanbul’un limanı olan Haliç’in liman olmaktan çıkmasıdır. Galata köprüsü zamanla yenilenerek gemilerin girmesine uygun bir açılır kapanır sisteme kavuşmuş olsa da büyük yük gemilerinin girmesi, Haliç’in zamanla dolması dolayısıyla mümkün olmaz. Liman Karaköy ve sonra da Haydarpaşa’ya taşınır. 1912’de yapılan ve 1992’deki yangına kadar kullanılan açılır kapanır köprü, şehir hatları vapurlarının giriş çıkışları için belirli saatlerde açılır, ancak tabii ulaşım sürekli aksar.
lara sürekli değiştirilip yenilenmiş ve dı. Köprüye "Cisr-i Cedid"[5] , "Valide Köprüsü", "Yeni Köprü", "Büyük Köprü", "Yeni Cami Köprüsü", "Güvercinli Köprü" adları takılmıştı. Köprünün Karaköy tarafında, yeni köprünün Sultan Abdülmecid Han tarafından inşa ettirildiğini belirten Şinasi"nin bir beyti vardı. Köprünün üzerinden ilk geçen Sultan Abdülmecid idi. Altından geçen ilk gemi ise Fransız kaptan Magnan"ın kullandığı Cygne gemisi oldu. İlk üç gün köprü geçişi parasız idi. 25 Ekim 1845"de Denizcilik Bakanlığı tarafından toplanan ve mürüriye olarak bilinen köprü geçiş ücreti toplanmaya başlandı.
14 Mayıs 1919 tarihli Karagöz’de yayınlanan bir karikatür de (Karikatür 3), bu sorunun çözümünün imkânsızlığını gemilerin uçurulması gerektiğini söyleyerek ifade ediyor. Karikatürdeki diyalog da limandaki soruna dikkat çekiyor:
Hacivat – Bu da nesi oluyor Karagöz? Hiç balonla havadan vapur çekildiğini görmemiştim.!...
Karagöz – Bilemedin mi yahu? Köprüden Üsküdar’a gidiyorlar. Böyle limanda öyle usule hiç şaşmamalı.
Hacivat – Karagöz, beni nihayet balona da mı bindirdin?
Karagöz – Şu sokağa bak! Seyyar satıcılar kaplamış. Halk üst üste, geçemiyor. Buralardan geçebilmek için balona binmekten başka çare var mı? Karagöz, 6 Temmuz 1334 (6 Temmuz 1918)
Hacivat – Bu da nesi oluyor Karagöz? Hiç balonla havadan vapur çekildiğini görmemiştim.!...
Karagöz – Bilemedin mi yahu? Köprüden Üsküdar’a gidiyorlar. Böyle limanda öyle usule hiç şaşmamalı.
Karagöz, 14 Mayıs 1335 (14 Mayıs 1919)
Abdesthaneli tayyare
Birinci Dünya Savaşı bitmiş, uçakların sivil amaçlarla kullanımı yaygınlaşmaya başlamıştır. Karagöz’ün 24 Eylül 1919 tarihli sayısının kapağında yer alan bir karikatür (Karikatür 4), uçaklara rahat uçuş için eklenen yeniliklerden bahsediyor. Özellikle yeni yolcu uçaklarının tuvaletli olması Karagöz ve Hacivat’ı çok etkilemiş, “fen ve san’at”a methiyeler düzüyorlar:
Hacivat:
Fen ve san’at ne kadar etti terakki birden
Pek kolaylıkla bugün kalkıyor herkes yerden
Yeni tayyarelerin altı neferlik yeri var
Koca bir (yer?) kahve ocağı… Ne mükemmel asar!
Karagöz:
Var imiş derununda bir abdesthane
Bu asıl binmeye arzu veriyor insana
Ah binsem ve binerken “kalomel”ler içsem
Söyle a ya o zaman ben nerelerden geçsem?
Hacivat: Fen ve san’at ne kadar etti terakki birden Pek kolaylıkla bugün kalkıyor herkes yerden Yeni tayyarelerin altı neferlik yeri var Koca bir (yer?) kahve ocağı… Ne mükemmel asar!
Karagöz: Var imiş derununda bir abdesthane Bu asıl binmeye arzu veriyor insana Ah binsem ve binerken “kalomel”ler içsem Söyle a ya o zaman ben nerelerden geçsem?
Şişede: “Hint Yağı”
Kalomel: Eskiden yaygın olarak kullanılan müshil ilacı Karagöz, 24 Eylül1335 (24 Eylül 1919)
Hacivat – Aman Karagöz, hele şu istediğime de nail oldum. Tayyareye bindim. Biraz başım sersem oldu, gönlüm bulandı ama hevesimi aldım ya.
Karagöz – Ne söylüyorsun Hacivat, o kadar hoşuma gitti ki sorma, hele beni şöyle İstanbul üstünde dolaştırıp indirecek yerde sulh kongresine götürüp bir haber alsaydık muhterem Fransız tayyarecisine daha çok teşekkür edecektim. Karagöz, 7 Temmuz 1336 (7 Temmuz 1920)
Sevr’e gidebilseydik…
7 Temmuz 1920 tarihli Karagöz’de yayınlanan bir karikatürden (Karikatür 5) anladığımıza göre, o günlerde İstanbul’da bir Fransız tayyareci, tayyaresiyle icrayı sanat eyliyordu. Daha önce de benzerlerine rastlandığı gibi uçağıyla gösteri uçuşu yapan ve bazen de cesur İstanbulluları uçuran bu tayyarecinin ismi zikredilmemiş, sadece “Fransız Tayyareci” deniyor.
Karikatürün iki açıdan önemi var. İlki, tayyare deneyiminin dönem insanları üzerinde etkisi: Hacivat, uçuştan sonra “Biraz başım sersem oldu, gönlüm bulandı” diyerek bu etkiyi özetliyor. İkincisi ise o sırada süren ve 10 Ağustos’ta, Sadrazam Damat Ferit Paşa, Maarif Nazırı Bağdatlı Mehmed Hadi Paşa, Büyükelçi Reşad Halis ve Şura-yı Devlet Reisi Rıza Tevfik tarafından umzalanacak Sevr Antlaşması"na gönderme yapması:
Hacivat – Aman Karagöz, hele şu istediğime de nail oldum. Tayyareye bindim. Biraz başım sersem oldu, gönlüm bulandı ama hevesimi aldım ya.
Karagöz – Ne söylüyorsun Hacivat, o kadar hoşuma gitti ki sorma, hele beni şöyle İstanbul üstünde dolaştırıp indirecek yerde sulh kongresine götürüp bir haber alsaydık muhterem Fransız tayyarecisine daha çok teşekkür edecektim.
Gidip de görmek, görüp de gelmemek var…
Karagöz’ün 17 Kasım 1920 tarihli sayısında yayınlanan bir karikatür de (Karikatür 6) uçak yolculuğuna çıkan Karagöz’ü, Hacivat’ın uğurlamasını tasvir ediyor. Hem yolculuk için tayyarenin kullanılmaya başlaması, hem de yolculuğun tehlikeleri için yüzyıllardır kullanılan “gidip de dönmemek var” deyiminin kullanılması açısından önemli bir karikatür. Uçak yolculuğunun kanıksanmaya başlanmış olsa da tehlikeli imajının sürdüğünü gösteriyor:
Hacivat – İhvana, yarana selam. Milliyet? Anasıyla kızlar ağasına ihtiram! Şu bir kutu şekeri de götür, tatlı söyle tatlı yedir. Bize bir hayırlı haber getir.
Karagöz – Sen merak etme Hacivat, bizim ev sana emanet! Malum ya yolculuk bu, gidip de görmek, görüp de gelmemek var.