ÜNLÜ İNGİLİZ CASUS THOMAS EDWARD LAWRENCE VE GERTRUDE BELL’İN KORKULU RÜYASI
TÜRK İSTİHBARATÇILARININ PİRİ
KUŞÇUBAŞI EŞREF SENCER
Osmanlı’nın son dönemleri… Bir yanda Balkanlarda patlak veren isyanlar, diğer yanda iç karışıklıklarla baş etmeye çalışan bir devlet. Bir yanda varoluş mücadelesi veren Osmanlı İmparatorluğu, diğer yanda büyük bir hızla dünya savaşına doğru sürüklenen ülkeler. Böyle bir ortamda, gözünü budaktan esirgemeyen bir savaşçı çıkar ve tarihin seyrini değiştirir; Eşref Sencer Kuşçubeyi namıdiğer Kuşçubaşı Eşref...
Tarihler 13 Ocak 1917’yi gösteriyordu. Müthiş kavurucu çöl sıcağına bir de Ortadoğu’yu kan gölüne çeviren büyük savaşın çatışmaları eklenmişti. Arabistan coğrafyasında Şerif Hüseyin’in etrafında toplanıp isyan bayrağı açmış vatandaşlar ve onları kışkırtıp bu isyanı destekleyen İngilizler ve Fransızlar, Osmanlı Devleti’nin Yemen cephesi ile bağını koparmaya çalışıyor, Osmanlı güçlerinin Medine’den ileri gitmesine izin vermiyorlardı.
Osmanlı Devleti, Yemen’i kaybetmek istemiyordu. Ama aynı zamanda Yemen’de bulunan orduya destek de gönderemiyordu. Bu yüzden yapabileceği tek bir şey kalmıştı. Osmanlı Devleti, savaş yüzünden harap ve bitap düşmüş halkı yeniden canlandırmak ve halkın, ingilizlere kanmasını engelleyip kendi saflarına çekmek zorundaydı. Böylece halktan yeni bir ordu kurup isyancılara ve işgal kuvvetlerine karşı savaşabilecekti. Bunun için önce yoksulluğu ortadan kaldırıp halkı isyancılara karşı direnecek hale getirmesi gerekiyordu. Hükümet, Yemen’deki halka göndermek için 300 bin altın toplamıştı. Bu altınlar halkın direnişini desteklemek için yeterli olacaktı.
Ama bu altınları Medine’den geçirip Yemen’e ulaştırmak neredeyse imkansızdı. İngilizler ve Şerif Hüseyin taraftarları Arabistan coğrafyasını tamamen etkileri altına almışlardı. Bu yüzden bu iş için isyancılarla ve çetin çöl şartlarıyla baş edebilecek birini bulmak gerekiyordu. Osmanlı Devleti, bunun için Teşkilat-ı Mahsusa’nın beyni, Ortadoğu’da nam salmış ünlü İngiliz casuslar Thomas Edward Lawrence ve Gertrude Bell’in korkulu rüyası Eşref Sencer’i, namıdiğer Kuşçubaşı Eşref’i görevlendirmişti.
Kuşçubaşı Eşref, uzun yıllar görev yaptığı Arabistan coğrafyasını avucunun içi gibi biliyor, Arapça’yı her kabilenin lehçesine göre mükemmel bir şekilde konuşabiliyor, istihbari yetenekleriyle halkı organize edip kendi etrafında toplayabiliyordu. Bu işi başarsa başarsa ancak o başarırdı. Vazife Kuşçubaşı Eşref’e verilmişti.
Fahreddin Paşa, Kuşçubaşı Eşref’e Yemen’e gitmemesini, isyancıların çölde ona pusu kurduklarını, bu vazifeyi asla başaramayacağını söylemişti. Ama Kuşçubaşı Eşref, vatanın ve milletin selameti için bu vazifeden asla geri durmayacaktı.
Kuşçubaşı Eşref uzun uzun düşünüp Yemen’e geçmenin yollarını aradı. Çetrefilli planlar yapıp Lawrence’a yakalanmamanın yollarını düşündü. Ve sonunda en güvendiği 70 adamını ve emir eri Sudanlı Zenci Musa’yı yanına alarak 300 bin altınla birlikte yola koyuldu.
Kuşçubaşı Eşref ve adamları Anadolu coğrafyasından çıkıp Medine çöllerine varmışlardı. Çölde ilerlemek çok zordu. Kavurucu sıcak ve kum fırtınaları kervanın hareket etmesini engelliyordu. Kuşçubaşı Eşref’in coğrafyayı ne kadar iyi bildiğini bilen Lawrence, askerlerini ve isyancıları çölün her noktasına dağıtmıştı. Bütün güzergahları tutup her taşın altına bakıyorlardı. Eşref Sencer’i ve altınları ellerinden kaçırmaya hiç niyetleri yoktu.
Kuşçubaşı Eşref ve adamları epey yol almıştı ki, karşılarından onlara doğru gelen 25 bin kişilik bir ordu görünmeye başladı. İngilizler ve İsyancılar Kuşçubaşı Eşref ve adamlarının etrafını kuşatmıştı. Müthiş bir çatışma başlamıştı. Sıcak kumların üstünde vızır vızır uçuşan kurşunlar birbirine teğet geçiyordu.
Kuşçubaşı Eşref ve 40 adamı, karşılarındaki 25 bin kişilik kalabalık orduya karşı müthiş bir direniş sergiliyordu. İçlerindeki vatan sevdası ve şehadet aşkı, karşılarındaki kalabalık orduya karşı içlerinde zerre miktar korku yeşertmiyordu.
Bu amansız çatışmanın sonunda Kuşçubaşı Eşref yaralanmıştı. Ve düşman askerlerine esir düşmüştü. Kuşçubaşı Eşref’i yakalamanın verdiği gururla göğüsleri kabaran isyancılar bir an önce onu Lawrence’in huzuruna çıkarmak için can atıyorlardı.
Sonunda Kuşçubaşı Eşref’i Lawrence’in çadırına götürmüşlerdi. Lawrence içeri giren Türk istihbaratçıyı şöyle bir süzdü. Kuşçubaşı Eşref Sencer’i iyi tanıyordu. Gerçekten çok zeki ve tehlikeli bir adamla karşı karşıyaydı. Onu alt etmiş ve planını yerine getiremeden onu durdurmuş olmanın verdiği mutlulukla sordu:
Altınlar nerede?
Kuşçubaşı Eşref gülümsemişti.
Altınlar çoktan yerine ulaşmıştır!
Kuşçubaşı Eşref, yola çıktığında düşmanla karşılaşacağını çok iyi biliyordu. Bu yüzden adamlarını ikiye bölmüştü. Bir tarafta en güvendiği adamı Zenci Musa ve 30 kişi, bir tarafta da kendisiyle beraber 40 kişi vardı. Altınları Zenci Musa’ya vermişti. Zenci Musa, altınları büyük çuvallara doldurmuş, çuvalların üstünü de nohut, pirinç gibi bakliyatlarla kapatmıştı. Altınları çok iyi saklamış ve gerçek bir tüccar kılığına bürünmüştü. Kuşçubaşı Eşref düşmanları kendi üstüne çektiği için Zenci Musa ve arkadaşlarının karşısına birkaç eşkıyadan başka çıkan olmamıştı. Onlar da bu kıymetsiz kervanı önemsememiş, bırakıp gitmişlerdi.
Zenci Musa, bu mükemmel planla, altınları yerine ulaştırmış ve görevi başarıyla tamamlamıştı. Yemen’in direnişi için gereken altınlar Yemen’deki ordunun eline ulaşmıştı. Kuşçubaşı Eşref ise esir düşmüştü. Ama yine de en büyük rakibi Lawrence’i bir kez daha alt etmiş olmanın ve görevini başarıyla tamamlamanın verdiği mutlulukla gülümsüyordu...