Thumbnail
  • 06.09.2019

Türkiye’de ve yurtdışında havacılık alanında edindiği birikim ve tecrübeyi  Türkiye’ye taşıyarak yüzlerce uçak mühendisine dokunan Prof. Dr. Temel Kotil, bugün ‘Gökbey’, ‘Milli Muharip Uçak, ‘Atak Helikopteri’  gibi birçok yerli ve milli projelerle atılım içinde olan TUSAŞ’ın başında ülkemizi havacılık ve uzay alanında dünyada söz sahibi yapacak önemli çalışmalara imza atmaktadır.

 

Havacılık alanında herkesin yakından tanıdığı bir isimle, bir dönem THY Genel Müdürlüğü de yapan ülkemizin en önemli savunma sanayii projelerini yürüten Türk Havacılık ve Uzay Sanayii (TUSAŞ) Genel Müdürü Prof. Dr. Temel Kotil ile bir söyleşi gerçekleştirdik. Temel Kotil Bey ile TUSAŞ’ın Ankara Kahramankazan ilçesinde bulunan genel merkezinde bir araya geldik. Çocukluğunda girip çıkmadığı kapı bırakmayan, kendi tabiriyle zamanını elini kıran işlerle geçiren Kotil, insanlarda dokunma arzusunun teknisyenlik ve mühendisliğe giden yolu açtığını ifade ederken, Türkiye’nin gelişmesi ve zenginleşmesinin de gençlerin bu alana yönelik tercihte bulunmasıyla gerçekleşebileceğine inanıyor. Teknisyenliği bir tutku, bir sanat olarak nitelendiren Prof. Dr. Kotil ile hem gençlere ilham verecek kişisel başarı hikayesini hem de havacılık ve uzay alanına yönelik perspektifini konuşma fırsatımız oldu... TUSAŞ’ın havacılık ve uzay alanında ülkemizi geleceğe taşıyacak projelerini yerinde görmek bizleri gerçekten gururlandırdı.

 

Temel Kotil’in başarı hikayesi, havacılık ve uzay alanında hayalleri olan birçok genç için ilham kaynağı... Bu hikayenin özüne dair bize neler söylersiniz?

Bizim çocukluğumuzda çok vaktimiz vardı. Çocukken araba, ev, harita, resim yapardık. Tabi tüm bunlar insanın elinin kırılmasını sağlıyor. Teknik işlere dokunmak arzusu çocuklukta kazanılıyor. Kişi eline birşeyler alıp yapmıyorsa, dokunma arzusu yaşamıyorsa teknisyen veya mühendis olma şansı yok.

 

Teknik konular, teknisyenlik bir sanattır. Teknik konular mesai mefhumu ile olmaz. Kendinizi kaptırırsınız, akşam uyursunuz rüyanızda görürsünüz; sabah kalkarsınız kahvaltıda bunu düşünürsünüz. Bu, bir şey yapıp dokunma arzusuyla ilgili aslında. Kişide dokunma arzusu yoksa, o alanda yaşama şansı yok. Benim çocukluğum da bu şekilde geçti. Bulunduğum ortam bana bunu sağladı. Girip çıkmadığım kapı kalmadı, eksik kapı bırakmadım bu konuda. Havacılık da hayalleriniz arasında mıydı?

Havacılık hayali birçoğumuzda vardır. 1974 yılındaki Kıbrıs Barış Harekatı herkesi etkilemiştir. O dönemde bir gazetede, Türk Hava Kuvvetleri’ne ait bir hava jetinin bir ‘gasket’i (conta) eksik olduğu için uçamadığını yazmıştı. Tabi tüm bunlar beni de çok etkilemiştir.

 

1980’lerde Türkiye’nin parlak öğrencilerinden biri olarak devletin bursuyla yurtdışında eğitim aldınız...

Benim haberim yoktu, devletin burs vereceğini bir arkadaşım haber vermişti bana.

 

Önce İTÜ’de uçak mühendisliği eğitimi aldınız... Ardından yurtdışında hem uçak mühendisliği hem de makine mühendisliği alanında yüksek lisans yaptınız... Havacılıkta bir tecrübe oluştu ve bunu öğrencilere aktarmak için ülkeye döndünüz... Sonra?

Hayalimde TUSAŞ vardı. Ama TUSAŞ’a gelmedim... O dönemde İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi Dekanı rahmetli Prof. Dr. Ahmet Nuri Yüksel, bana, “Oraya gideceğine, okula gelip öğrencileri yetiştir” dedi. Bu sözün ardından TUSAŞ’ı teğet geçtim ve 10 yılım İTÜ’de geçti. Öğrencilerle öğrenci olmak çok güzel bir duyguydu.

 

Gönlünüzde hep TUSAŞ varmış anladığım kadarıyla...

Doğru... İTÜ’de ders vermek çok heyecanlı tabi, ama elinizle dokunmak da istiyorsunuz.

 

TUSAŞ’a biraz daha birikmiş bir şekilde geldiniz diyebiliriz o halde...

Beni asıl pişiren Türk Hava Yolları oldu. Türkiye’ye döndüğümde ilk olarak THY Teknik’e geldim. Genel Müdür Yardımcısı olarak başladım. Ben gözümü teknik bölümünde açtım. İTÜ’de hoca iken Türk Hava Yolları ile sürekli bir temasım vardı, THY’ye çok gidip gelirdim. Yabancı değildim kuruma.

 

İlk defa iş hayatına akademisyen olarak mı başladınız peki?

Önce Amerika’da başladı iş hayatım. İlk paramı ABD’de kazandım. Amerikalılar bir şekilde iş hayatına sokuyorlar. Hiçbir şey yapamıyorsanız bile pizza pişiriyorsunuz. :)

Tabi, benimkisi başkaydı. Casio’m vardı, 8 kilobyte’lık RAM’i vardı. Bilgisayar yazılım programı hazırladım. Kaynak Element dersimize giren hocam bu projeyi çok beğendi. Proje, 2 bin dolar kazandırmıştı bana.

 

THY Teknik’e başlama sürecinize gelecek olursak... Sizin gelişinizle birlikte üniversite-sanayi işbirliklerine dönük bir vizyonu da beraberinde getirmiş oldunuz...

Zaten normali de bu. Şunun altını çizmekte fayda var, havacılık işinin Amerika’da iyi yapıldığını söylemek durumundayım. Amerika, Almanya, İngiltere, Fransa gibi ülkelerin bizlerden bir farkı var. Bu ülkelerdeki öğrencilere laboratuvarlarda deneyler yaptırılıyor. Tabiri caizse önce öğrencilerin elleri kırılıyor ve zihinleri açılıyor. Buradaki ekosistem insan yetiştiriyor. Bu yaklaşım, teknik alana yatkınlık sağlamak için çok önemli. Hiçbir şey yapamazlarsa da, evlerindeki araba garajlarında torna tezgahında başlıyorlar eğitime. Çocuklar teşvik de ediliyor. Tabi paraları da var. ABD’de 18 yaşında doktora programlarına başlayan insanlar var.

 

Bizim olanaklarımız mı yetersiz peki?

Master programındayken laboratuvarımızda 1 MbRAM’i olan Apollo bilgisayarımız vardı. Şu anda cep telefonlarımız süper bilgisayar. Şu anda varlık var ama pek birşey olmuyor. Gençlerimiz bunu iyi değerlendirmiyor. Genç arkadaşlar bir tane program yazmıyor. Ben ortaokuldayken Karaköy Perşembe Pazarı’na gidip transistör alıp, radyo yapmaya çalışırdım. Ne olursa olsun kişi çocuk yaştayken dokunuyorsa, bu onu besliyor. Bunu yapmayınca akşama kadar internette geziliyor. Maalesef bizde öğrencilik, hayatı tam zamanlı olarak dolduramıyor.

Bugünün gençliğini kendi gençlik döneminizle kıyasladığınızda çok mu büyük bir fark var?

Bizim zamanımızda teknik lise mezunu, elektronikten yazılıma hemen hemen her şeyi yapıyordu. Bugünkü gençlerde özgüven var. Gençlerin özgüveni yükseldi. Pozitif bir yaklaşım var. Bu çok güzel bir şey tabii, ama bu eğitimle desteklenmiyor. ABD’de New School Mahhattan’da doktorasını yapan oğlum 1940-1950’lerde Türkiye’deki eğitim sistemiyle ilgili bir çalışma yapmıştı. Rize’de başöğretmenlik yapan bir akrabamızın ilkokul dönemindeki kimya defterini buldu. Bu defterde yazılanlara bakarken o dönemdeki eğitim sisteminin ne denli iyi bir seviyede olduğunu görebiliyorsunuz. O dönemde ilkokulda verilen kimya eğitimi, bugünkü üniversite düzeyinde. Maalesef bugünün yeni mezunları, difransiyel denklem bilmiyor. Tüm bunlar ilkokuldan üniversiteye kadar uygulanan test sisteminin de yarattığı sonuçlar.

 

TUSAŞ’a gelecek olursak... TUSAŞ, uzay ve havacılık bağlamında, ülkemiz adına  çok önemli bir misyon yüklenmiş durumda, çok yüksek hedefleriniz var... Neler söyleyeceksiniz?

Bu yıl 2.5 milyar dolar, 2027’ye kadar 11 milyar dolarlık ciro hedefimiz var. Şu anda yerli ve milli özgün projelerimiz var. 2021’de satışına başlayacağımız ‘Gökbey’, motoru hariç tümüyle yerli ve milli. Yılda 24 tane yapacağız. Milli Muharip Uçağımız’ı 2029 yılına kadar bitirmiş olacağız. Tüm bunlar gerçekleştiğinde hedeflerimize ulaşmamız hiç de zor değil. 

 

Tüm bu adımları dikkate aldığımızda, havacılık ve uzay alanında geldiğimiz nokta tatmin edici bir düzeyde mi?

Gerçekçi bir konumlandırma yapmak gerekirse, tatmin olmamız söz konusu değil. Dünyada ilk 60 şirket arasında bulunuyoruz. Lockheed Martin, Airbus, Boeing, Raytheon Company, Leonardo, BAE Systems, Mitsubishi Heavy Industry, IAI gibi askeri ve  sivil havacılık alanında çalışan büyük çaplı firmalar var. Dünyada ilk 10’a girmediğiniz sürece havacılık ve uzay alanında çok fazla etkin olmanız söz konusu değil. İlk 10’a girince bir blok oluşturmuş oluyorsunuz.

 

Türkiye’nin havacılık tarihine baktığımızda çok farklı dönemlerde önemli adımlar atıldığını görüyoruz. Yakın tarihimizde ise Vecihi Hürkuş ve Nuri Demirağ bu alanda önemli adımlar atmış olsalar da bu girişim farklı nedenlerden dolayı ileriye taşınamamış... Türk havacılığının bugün geldiği noktayı bu çerçeveden değerlendirir misiniz?

Ülkemizin demiryollarını yapan,  Atatürk’ün de destek verdiği Nuri Demirağ, o dönem içinde Türkiye’nin yetiştirdiği en iyi teknoloji insanı, en iyi iş insanıydı. Nuri Demirağ’ın yaptığı bir uçak vardı. Nu.D.40... Ben elle teknik resim çizmiş biriyim. Bu uçağın teknik resimlerini, imalat resimlerini gördüm, çok etkilendim. Bu uçağın çizimlerini, bu uçak için verilen çabaları, yapılan rüzgar tüneli analizlerini gördüğünüz zaman ağlarsınız. Biz teknik kişiler olarak bunları gördüğümüzde çok şaşırıyoruz. Eğer devam etseydi, bizim de 80 yaşını kutlayan Boeing’imiz olurdu. Nuri Demirağ’a yapılan haksızlıktır, hainliktir. TUSAŞ olarak bir sürpriz hazırlıyoruz. Nuri Demirağ’ın yaptığı Nu.D.40’› uçağı yeniden yapacağız, üzerinde çalışmalar yapıyoruz.

 

Havacılık alanında başlangıçta dünyayla aynı paralelde ilerlemişiz. Sonrasında mesafeler daha da açıldı... Bunun nedenini nasıl açıklarsınız?

Havacılık bir devlet politikası. Lockheed Martin’e baktığımızda bir takım maliyetleri devletin üstlendiğini görüyoruz. Para önemli değil aslında. Nuri Demirağ parayı bulmuştu. Nuri Demirağ’ın kişisel serveti, Türkiye bütçesinin yüzde 10’una gelmişti. Bunu da hakkıyla yapmıştı. Para vardı. Yeşilköy Havaalanı’na bir uçuş okulu kurdu. Uçuş fabrikası kurdu. Ama devlet destek değil, köstekse yapacak hiçbir şeyiniz yok. Çünkü havanın tapusu yok, havacılık devlete ait. Eğer uçak yapım imalat pogramı varsa, uçak bakım programınız varsa; uçak yapmak zor değil.

 

Geliştirilen projelere baktığımızda dünyayla paralel giden bir yapıyı yakalamış durumdayız... Şu anda önümüzde herhangi bir engel yok sanırım...

Engel olursak kendimize engel oluruz. Birikim aslında insan. İnsan da yavaş yavaş birikiyor. Şu anda Türkiye bunu biriktiriyor. Pozitif yolda ilerliyoruz. Önceden devleti yönetenler ‘Yapma!’ diyorlardı. Bugün uçak ve helikopter yapımına başladıysak, sayın Cumhurbaşkanımızın bize verdiği destek sayesindedir. ‘Mİllİ Muharİp Uçak’ konusunda bir teşvik söz konusu. F-35 ayarında bir uçak. ‘Gökbey’ helikopterimiz, Leonardo’nun, Airbus’ın, Boeing’in sivil helikopteri klasmanında. Şunun da altını çizmekte yarar var. Eğer bugün Türkiye, sivil uçak yapacaksa, Nuri Demirağ’ın yaptığı gibi, Atatürk Havalimanı’nda yapabilir. Atatürk

Havalimanı, yeniden özüne dönebilir ve  burada bir sivil uçak imalat merkezi kurulabilir.

 

Türkiye’nin havacılık ve uzay alanındaki pozisyonu ne durumda?

Şu an havacılık ve uzay alanında en iyi durumda olduğumuzu söyleyemeyiz, ancak bir yere gelmiş durumdayız. Bugün dünyada yaşanan globalleşme, kapalı kapılar ardında değil, apaçık ortada yaşanıyor. Ve bu, en fazla Türkiye’nin işine yarayacak. En iyisi olma şansımız var. Gençler bunu becerecek ve biz de onlara yardımcı olacağız. Şu anda ‘Türksat 6’yı yapıyoruz. En yeni projeleri yapıyoruz. ‘Gökbey’, ‘Mİllİ Muharİp Uçak’, ‘Atak Helikopterİ’ gibi projelerle birlikte dünyada beşinci büyük üretici olacağız. Her konu için de aslında öyleyiz. Türkiye; ABD, Rusya, Çin’den sonra gelen bir ülke. Belki birkaç ülke daha var aramızda. Biraz organize olmak gerekiyor sadece.

 

Türkiye’yi uçak bakımı ve teknisyenliği bağlamında nasıl değerlendirirsiniz peki? Bu alana yönelik mesleki ve akademik eğitimi yeterli buluyor musunuz?

Uçak bakım alanı Türkiye’de çok gelişmiş durumda. Çok yol katettik. Uçak teknisyenleri olarak çok iyi işler yaptınız. Tebrik ediyoruz. Benim teknikle en büyük kavgam, uçak bakımlarının çabucak yapılmasıydı. Çünkü yerde kalan uçakların kimseye bir yararı yok. Türkiye, bu alanda çok iyi bir oyuncu. Büyük yatırımlar var. Hangarlar var. Ülkemizin konumu çok iyi olduğu için, dışarıdan iş çekme potansiyelimiz yüksek.  Halen başlangıç noktasındayız. Daha gidecek çok yolumuz var. Sağa bir sıfır koyduk ama halen bir sıfır eksiğimiz var.

1960-70’lerde insan gücümüzü transfer ederek Almanya’nın kalkınmasına katkı sunduk...

 

Ülkemizin genç nüfusu ile övünüyoruz. Peki bu potansiyelimizi nasıl  daha iyi değerlendirebiliriz? Bu noktada eğitimin niteliğini mi sorgulamak gerekiyor?

Şu anda Avrupa’nın en büyük problemi yaşlılık nüfusu değil, gençliğinin bakışı. Avrupa gençliğinin en büyük arzusu, mühendis olmak değil, popstar olmak. Almanlar eski mühendislik arzularını kaybettiler. Avrupa gençliğinin teknik tutkuları yok. Ellerini kirletmek istemiyorlar. Bizde de o tehlike var. Sosyal bilimlere karşı değilim, ama her tarafımız uluslararası ilişkiler, halkla ilişkiler oldu. Halbuki bizim teknisyenlere, mühendislere ihtiyacımız var. Türkiye›’nin zengin bir ülke olması için teknik gücünü, mühendislik gücünü artırmamız gerekiyor. O zaman başarırız.

 

Türkiye’de 200’e yakın üniversitemiz var. Uçak teknolojileri, uçak bakımı konusunda da bölümler açılmış durumda. Bu bölümde okuyanlar için istihdam potansiyeli var mı?

Şu anda TUSAŞ bünyesinde 4 bin 500 teknisyen, 3 bin 600 mühendis çalışıyor. Yapılan yatırımlar ve geliştirilen projelerle birlikte bu sayı 24 bine doğru gidecek.

 

Bünyenizde çalışan teknisyen ve mühendislerin yeterliliğine yönelik neler söylemek istersiniz?

Yeni işe başlayanlar tecrübesiz oluyorlar tabi. ‘On the job training’ olmadan ne mühendis, ne de teknisyen olursunuz. Yalnızca eğitilmiş olursunuz. 2 bin yeni mühendis ve teknisyen aldık. Belli bir seviyeye gelinmesi için bunları sisteme angaje etmeye çalışıyoruz. Tabi bunun için de en az 2-3 yıla ihtiyaç var. Bu okulda öğretilecek bir süreç değil.

 

İşgücü temini ile ilgili TUSAŞ’ın lise düzeyindeki öğrencilere yönelik bir projesi var... Biraz bahseder misiniz, proje neyi içeriyor?

Biz şu anda Ankara Kızılcahamam’da ‘TUSAŞ Şehit Hakan Gülşen Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’ ile birlikte bir proje geliştiriyoruz. Bu okulun öğrencileri haftanın bir günü bizimle birlikte olacaklar. Yine Gazi Üniversitesi TUSAŞ Kahramankazan Meslek Yüksekokulu Uçak Teknolojileri Bölümü öğrencileri haftanın iki günü bizlerle çalışacaklar. Şu anda toplam 2 bine yakın yarı zamanlı teknisyen öğrenciler bizimle birlikte çalışıyor. Bu hem onlar için hem de bizim için iyi bir fırsat.

 

Eğitim alanından geldiniz... Sonra Türkiye’nin en önemli kurumlarından THY’de genel müdürlük yaptınız, TUSAŞ’ta keza öyle… Akademisyen olmayı özlediğiniz oluyor mu?

Hafta sonları halen ders veriyorum. Hocalık farklı birşey. Çok ayrı bir keyfi var. Öğrencinin dikkatini çekip, söylediklerinizi almasını sağlamalısınız. Bunun  yanı sıra hocalığın verdiği fırsatlar var. Öğrenmek isteyenlerle iç içe oluyorsunuz; onlar öğrenirken siz de öğreniyorsunuz. Geçen yıl ilk dönem ‘Design of Term System’ eğitimi verdim. Isı transferiyle, akışkanlar mekaniğiyle çok içli dışlı değilim ama Termodinamik ile Akışkanlar Mekaniği üzerine eğitim verdim.

 

Havacılık yaşamınızda hiç unutamadığınız ilginç bir anınız vardır mutlaka, bizimle paylaşmanız mümkün mü?

Çok anım var. Ama hiç unutamadığım Mavi Marmara olayı var. İsrail, Mavi Marmara’ya el koymuştu. Şehitlerimiz içinde gencecik bir çoçuk da vardı. Biz THY olarak geride kalanları almak için Telaviv’e uçak gönderdik. Cenazeleri Türkiye’ye getirdiğimizde, havaalanı ana baba günüydü. Anlatılamaz bir histi. Unutma şansım yok... Yine THY olarak Filistinli yaralılar için Mısır’a uçak gönderdik. Uçaklar Mısır’da bekledi yaralıları alamadık. 15 Temmuz var... Çok hikaye var unutamadığım...

 

Bir kez daha dünyaya gelseniz seçeceğiniz meslek ne olurdu?

Yine uçak mühendisi olurdum. Yerde herkes yürür ama havada herkes yürüyemez. Havacılığın değeri 10 kat 100 kat artıyor...

 

Uçak teknolojilerinin gelişimine baktığımızda önümüzdeki süreçte havada yürüyenler artacak sanırım...

Bugün havacılığın önündeki en büyük engel enerji sorunu. Şu anda Ay’a neden gidemiyoruz? Çünkü yarı yolda yakıtımız bitiyor. Geçen yıl Berlin’de NATO Endüstri Forumu vardı. Ben de konuşmacıydım. Orada nükleer füzyon konusunu gündeme getirmiştim. Uluslararası havacılık alanındaki bir şirketin genel müdürü de “Biz bu konuda çalışmalar yapıyoruz” demişti. Şu anda bu konuda çalışmalar var. Kimine göre 10 yıl, kimine göre 50 yıl sonra bu gerçekleşecek. Ki eğer nükleer füzyon gerçekleşirse, biz havada yaşamaya başlayacağız. Çünkü enerji problemi olmuyor. Nükleer füzyon sayesinde 9G yapılabiliyor. Şu anda ivmelenme 1G kadar dahi olsa Ay’a birkaç saatte gidebileceğiz.

 

Bizlere vakit ayırdığınız için çok teşekkür ediyoruz... Eklemek istediğiniz, eksik bıraktığınız bir konu varsa dinlemek isteriz...

Türkiye, havacılık alanında 5 yıl içinde önemli bir gelişme kat edecek. Uçak bakımı ve tamiri, havacılık alanı için çok değerli...

 

Teknisyen olmazsa uçak olmaz.

Uçak bakım teknisyenlerimizin Türkiye için geliştirilen projelerde de aktif bir rol üstlenmesi önemli.

1968 © Uçak Teknisyenleri Derneği