Havacılık, bana göre baş edilmesi en zor tutkulardan biridir, sadece adrenalin hormonuna kabahat bulmak büyük haksızlık olur. Uçmaya alışmış insanı, karada tutamazsınız. O, artık kendini gökyüzüne ait hisseder. Ne farkeder ki bulutların altında veya üstünde olmak ? Ne pilotu olursanız olun, bu tutkunun formülasyonu değişir, ama katkı maddeleri aynıdır. Şu da başka bir gerçek; biz planörcüler, yamaç paraşütçüler, serbest paraşütçüler ya da yelken kanatlar için bu durum havayolları ya da savaş pilotlarından ayrıdır.

 

Bizim yaptıklarımız, sportif havacılık faaliyetleridir. Bir aşk ilişkisindeki flört aşamasıdır. Ancak savaş pilotları ya da havayolları pilotları için, bu ilişkinin adı evliliktir. Görev ve sorumlulukların çemberi çoktan çizilmiştir. Düzenli olarak farklı yerlere gitse de, yaptıkları iş aynıdır. Bugün, şuraya uçmak istiyorum diye bir seçeneği yoktur. Eşi yani şirketi, ne derse o olur. Nöbetleri vardır tıpkı yeni doğmuş bebek yüzünden tutulan. Gel derlerse, gitmelidir. Keyfi değildir uçmak artık onun için, zorunluluktur. Üstelik bu zorunlu görevde, başkalarının can güvenliği de onlara teslim edilir. Tüm bu zorlu şartlara rağmen, bizleri aşkla gökyüzüne taşırlar. Ama bir de bize bakın; Kendi canımızdan ve güvenliğimizden biz sorumluyuz.
Canımız ne zaman isterse o zaman, canımızın istediği nirengiye doğru uçarız. Evlilik, aşkı öldürür derler ya! Umurumuzda olmaz! Biz hep bekar kaldığımız için, ne tutkumuz ne de özlemimiz tükenmez!

İşte bu sebeplerle, havacılık bir yaşam tarzıdır. Uçma sıklığınız, uçtuğunuz yerler sizin hayatınızı adeta ele geçirir ve uyku düzeninizden, beslenme düzeninize kadar gönüllü bir şekilde katlanılan başka bir hükümdarlık kurar üstünüzde. Yoldan gönüllü çıkan, kara gözlü insanlardır onlar. Bizim gibi özgür havacılarla diğer bağımlı havacıların tarzlarında da
farklılıklar söz konusu elbette. Biz biraz daha asi, biraz daha maceraperest insanlarız. Yine de tüm havacıların bazı ortak özellikleri vardır.;

• Bizim aklımız hep havadadır.
• Diğer insanlara havadan bakmayız ama havamızı da atarız.
• En çok havadan sudan konuşuruz ama uçma zamanı geldiğinde havadan sudan bahanelerle hiç işimiz olmaz.
• Hava civa işlerle pek uğraşmayız.
• Yalnız bazen hava fena çarpar, bütün havamız söner.
• “Havada karada uçarım” demeden önce havayı koklarız.
• Havalanmasını bilmemiz kadar, alçalmasını da biliriz.


Hepimizin birbirinden farklı bir yaşam tarzı vardır. Önemli olan şayet havacı olacaksanız, bir profesyonel olarak mı yoksa sportif bir faaliyet olarak mı hayatınıza dahil etmek istediğinizdir. Eğer profesyonel olacağım ve bu işi yapmak bana iş gibi gelmeyecek derseniz, o zaman rotanız belli ; yaşınız uygunsa Hava Harp Okulu’na, tren kaçtıysa da Uçuş Okulları’na pilotaj eğitimi almaya gidebilirsiniz. Ancak,” ben uçak uçurmak istiyorum ama havayolunda çalışmak istemiyorum” derseniz, o zaman da PPL ( Private Pilot Licence) eğitimlerine yönlendirebilirim. Alırsınız lisansı,kiralarsınız uçağınızı, tek başınıza özgürce oradan oraya uçarsınız. Nasıl bir yaşam tarzınız olursa olsun, havacı olmak istediğiniz anda akan suları durdurabilecek nitelikte ve nicelikte alternatifler mevcut. Evde, oturduğunuz yerde bile havacılıkla ilgilenebilirsiniz. Siz uçmasanız da, uçurabilirsiniz. Türk Hava Kurumu’nun ve birçok uçuş okulunun model uçak kursları var, bu kurslar sayesinde öncelikle uçak tiplerini tanıma fırsatınız olur, sonrasında da uygulama yaparak bir adet model uçağınız. Bana kalırsa puzzle’dan daha zevkli, birinin sonunda ancak çerçeveletip duvara asma imkanınız varken, model uçak size uçmayı vaad eder. Üstelik kendinizi geliştirirseniz, yarışlarına katılıp ülke ve dünya çapında dereceler de elde edebilirsiniz. Sportif bir faaliyet olduğundan, uçağınızı sürekli daha ileriye fırlatma çalışmaları yaparken kollarınızı, ileriye düşen uçağınıza bir şey olmasın diye düştüğü yere doğru koşarken de bacaklarınızı çalıştırırsınız. “Fırlatmak da istemiyorum“ derseniz, gerçek jet motor yakıtı ve radyo kontrol sistemi sayesinde uçurabilecekleriniz de var. Tıpkı bir uzaktan kumandalı yarış arabası tadında. Ahşap olan model uçakların malzemelerinin hammaddesi ıhlamur ağacı iken, havada turlayanların ki daha çok beyaz eşyaların hasar görmesini
engellemek için ambalajın içine yerleştirdikleri köpüktür. Haliyle ne kadar hafif, o kadar hızlı kuralı işliyor.


İnsanoğlu hangi yaşta olursa olsun, oyuncakları sever. Eline almayı kendine yakıştıramayanlar bile mutlaka yüz ifadesindeki gülümseme ile ele verir kendini. Pek tabii ki, bu cümlelerde havacılıkla ilgilenmenin yüzümüzü güldürdüğü sonucunu da çıkarabiliriz. Gökyüzünü seven insan, havacılığın da her dalını sever. Gökyüzü, öyle bir dünya ki, tepenizde ne dolaplar çevirir, ruhunuz duymaz! Gökyüzü güzelse yeryüzü de güzeldir. Her gününün başka bir manzarası var, renkleri değiştikçe altında dönen Dünya’yı da değiştirir. Hiçbir şey yapamasanız da bol bol gökyüzü fotoğrafı biriktirin, çünkü dün çekemediğinizi bugün çekme şansınız olmayacak. Her güne özel bir şov bu! Kimsenin asla gücünün yetmeyeceği kadar büyüleyici olanından.


Gönlünüzü havaya kaptırmanız dileklerimle…

1968 © Uçak Teknisyenleri Derneği