Thumbnail
  • 09.11.2019

Bildiğiniz gibi 10 Haziran 2019 tarihinde çok acı bir uçak kazası geçirdim. Aynı yerde 1 sene önce aynı tip piston motorlu eğitim uçağıyla yine bir kaza olmuş.  Sizce bu kazalar tesadüf mü?

 

Tekrar hayatta ve aranızda olmanın vermiş olduğu heyecanla herkese merhabalar. Bildiğiniz gibi 10 Haziran 2019 tarihinde çok acı bir uçak kazası geçirdim. Havacılık camiasında oldukça ses getiren bir kazaydı bu. Kaza sonucunda değerli öğrencim Ataberk Gökmen ve uçağın pilotu Levent Arslan hayatını kaybetti. Kendilerine Allah’tan rahmet diliyorum. Kaza sonrasında on gün yoğun bakım olmak üzere yaklaşık 1 ay kadar hastanede yattım. Daha sonra evde tedavim devam etti. Başta her iki kolum olmak üzere kaburgam ve boynumda kırıklar meydana geldi. Her iki kolum da iki ay alçıda kaldı. Ama çok şükür ki şu anda eski sağlığıma kavuşmuş durumdayım ve işime kaldığım yerden devam edebiliyorum, yazılarım ile de tekrar aranızda olacağım. Bu süreçte tabi ki hayatla ve kendimle ilgili çok fazla düşünme fırsatım oldu. Ama emin olun ki inancımı, direncimi ve umudumu hiç kaybetmedim. Moralimi hiç bozmadım. Hayatta kalmanın bana verilmiş ikinci bir şans olduğunu, yaşamdaki misyonumun ve görevlerimin henüz bitmediğini, yapmam gereken daha pek çok şeyin olduğunu fark ettim. Aslında yaşamın bize verilen bir hediye olduğunu ve çoğu zaman bu gerçeğin farkında olmadan çok ufak şeylere takılarak kendimizi mutsuzluğa sürüklediğimizi anladım. Ama sanırım insanoğlu başına kötü olaylar gelmedikçe bunu anlayamıyor. Tabi hayatın değerini anlamak için herkesin uçak kazası geçirmesine gerek yok. Bu arada, istatistiklere göre bir uçak kazasına denk gelme oranınız 11 milyonda birmiş.

Tabi kazadan sonra uçak kazaları ile ilgili olarak araştırma ve çalışmalarım daha da yoğunlaştı. Sonuçta bir havacılık akademisyeni olarak bunu yaşamış olmak trajikomik gibi gözükse de bu olaydan çıkarılacak dersler çok daha önemli bana göre. Öğrencilik yıllarımda bize öğretilen cümle havacılıkta emniyetin en öncelikli kavram olduğuydu. Hatta bize dağıtılan dokümanlarda hep ‘Safety is first!’ diye geçerdi.

 

Uçak kazalarından sonra ülkenin ilgili sivil havacılık otoritesinin devreye girerek daha sonra olacak kazaları önlemek açısından birtakım tedbir ve önlem paketini devreye sokması gerekiyor. Hele de aynı bölgede kısa aralıklarla bu tarz kazalar olmuş ise bunları tesadüfe bağlamak ya da her kazanın ardından pilotları suçlamak ve konuyu pilotaj hatası olarak sonuçlandırmak ne kadar mantıklı? Hatırlarsanız, bizim kazamızla aynı yerde 1 sene önce yine aynı tip piston motorlu eğitim uçağıyla yine bir kaza olmuş ve bu kazada iki deneyimli pilot hayatını kaybetmişti. Şimdi bu kazalar size göre tesadüf mü? Yoksa bu kazaların ardında emniyeti riske atacak faktörler, bakım eksiklikleri, kullanılan yakıt cinsi, hava koşullarının uygun olmaması gibi faktörler de olabilir mi? Evet hayat tesadüflerle doludur ama bu kazaların arka arkaya olmasını da tesadüflere bağlamak tamamen kaderci ve olayları örtbas etmeye yarayan bir yaklaşımdır.

 

Kazaların çeşitli nedenleri vardır; pilotaj faktörü, meteorolojik olaylar, havaaracı tipi, teknik ve bakım faktörleri gibi. FAA’nin verilerine göre genel havacılıkta ölümcül kazalara en çok neden olan faktörler aşağıdaki gibidir:

Uçuş sırasında havaaracının kontrolünün kaybedilmesi

Sistem bileşen hataları

Düşük irtifa operasyonları

Yakıt ile ilgili nedenler

CFIT operasyonları

Ani rüzgar değişimleri (windshear) ve fırtına

Diğer unsurlar

 

Bizim geçirdiğimiz kaza ile ilgili olarak da çıkan ön rapor kazanın pilotaj hatasından kaynaklandığına yönelikti. Zaten genel havacılıkta meydana gelen kazaların yüzde 85’lik kısmının pilot hatalarından kaynaklanmakta olduğunu veriler ortaya koymakta. Ancak burada önemli olan nokta, kazaya sebebiyet veren faktörlerin daha önceden belli olup olmadığı ve eğer belliyse buna uygun önlemlerin alınıp alınmadığı ya da gerekli yaptırımların uygulanıp uygulanmadığıdır. Örneğin bu tarz sportif havacılık kapsamında kullanılan uçaklarla ilgili olarak gerekli ve yeterli bakımların yapılıp yapılmadığı, uçakların yaşı, bu tarz uçaklarda kullanılan yakıtın gereken niteliği taşıyıp taşımadığı ya da bölgenin meteorolojik koşulları (uçuş yapmaya elverişli olup olmadığı-uçmak için alınması gerekli meteorolojik raporların alınıp alınmadığı) ve hatta pilotların lisansları gibi pek çok faktörün emniyet yönetim sistemi içerisinde ilgili havacılık otoriteleri tarafından (ülkemizde SHGM) denetlenmesi gerekmektedir. Ne yazık ki ülkemizde genel havacılık kapsamında gayrıresmi işletme usullerinin uygulandığı, kullanılan uçakların bakımlarının eksik ya da yetersiz olduğu ya da pilot yetiştirmek bahanesiyle hiçbir donanımı ve yetkisi olmayan kuruluşların çıkar amaçlı bu tarz faaliyetleri yürüttüğü görülmektedir. Bu kapsamda SHGM’nin görevi bu tarz kuruluşları denetleyerek gerekli cezai yaptırımları uygulamak ve önlenebilir kazaların önüne geçebilmek olmalıdır.Çünkü havacılıkta emniyet olmazsa olmaz bir koşuldur.

 

Bilime ve sorgulamaya inanan bir akademisyen olarak konu ile ilgili araştırmalarım ve sorgulamalarım devam edecektir, emin olun. Hepinize sevgilerimi yolluyorum.

1968 © Uçak Teknisyenleri Derneği