Thumbnail
  • 02.08.2019

Uçak teknisyenliğinde en önemli prensibin kurallara uymak olduğunu söyleyen Handan ve
Muammer Bayramçavuş çifti; iki uçak teknisyeni olarak ilginç yaşam öykülerini ve iş
yaşamlarını dergimize anlattı.
 
Bu sayımızda size ‘ruh ikizi’ olan iki teknisyen çiftten bahsedeceğiz... Aynı gün, aynı ay, aynı
yıl doğan; aynı yıl üniversiteyi kazanan, aynı yıl bitiren ve aynı yıl THY’de işe başlayan
Handan ve Muammer Bayramçavuş ilginç yaşam öyküleriyle konuğumuz oldular. Masalsı
bir metaforla söylemek gerekirse ayrı ayrı enerjiye bölünerek fiziksel bedenlerine
kavuşmuş olan Handan ve Muammer Bayramçavuş, aynı özün parçası olarak kuvvetli bir
çekim sonucu karşılaşmışlar ve ortaya ilginç bir birliktelik çıkmış. Bu iki enerji parçasından
bir bütünü oluşturan Bayramçavuşlar, uçak teknisyenliğinde de bu bütünlüklerini
koruyarak, başarılı bir iş yaşamı ve birlikteliğin 30 yıllık ‘özünü’ hala sürdürüyorlar. Biz bu
söyleşiden çok keyif aldık, umarım sizler de aynı keyfi alırsınız…
 
Handan Hanım sizinle başlamak istiyorum, sizleri tanıyabilir miyiz?
15 Kasım 1970 Eskişehir doğumluyum. Eğitim hayatımın tamamını Eskişehir’de geçirdim.
Meslek lisesinde elektronik bölümünde okudum. Daha sonra 1988 yılında Eskişehir Anadolu
Üniversitesi Sivil Havacılık Uçak Elektroniği Bölümü’ne girdim. Bizim zamanımızda üç yıldı,
1991 yılında da mezun oldum. Okul biter bitmez de iş hayatına atıldım. THY’de sınava girdik
ve kazandık. Eğitim süreci oldu, sonrasında ekim ayında işe başlamış olduk. Fakat biz THY’de
işbaşı yapmayı beklerken, Türk Hava Taşımacılığı diye bir yan kuruluşta işe başladık.
Teknisyen olarak alındık, ‘bizim yeterli uçak personelimiz yok sizleri hostes olarak’
değerlendireceğiz dediler. Biz 12 arkadaş eşim de bunların içerisinde ‘Hostes Teknisyen’
olarak uçuşlarımıza başladık. İki sene boyunca hem hostes hem de teknisyen olarak çalıştık.
İki yıl sonra ‘Türk Hava Taşımacılığı’, THY’ye katıldı; bizler de THY bünyesine dahil olmuş
olduk. 2009 yılına kadar ‘aviyonik teknisyeni’ olarak çalıştım. Daha sonra yeni kurulan ‘IFE
Bölümü’ne geçtim. 2014 yılına kadar burada çalışmalarımı sürdürdüm. Sonra başteknisyen
oldum, bir yıl sonra vardiya şefi oldum, kısa süre sonra Aviyonik Revizyon Bölümü’ne
teknisyen olarak döndüm. Emekliliğimi doldurur doldurmaz da emekliye ayrıldım.
 
Şimdi de sizi tanıyalım Muammer Bey?
MB: Eşimle aynı yıl, aynı ay, aynı gün doğmuşum, 15 Kasım 1970’te... Ben eğitimimin liseye
kadar olan kısmını İstanbul’da tamamladım. İstanbul Motor Teknik Lisesi’ni bitirdim.
Akabinde Eskişehir Anadolu Üniversitesi Sivil Havacılık Okulu’nu kazandım. Eşimle aynı yıl
Uçak Motor Bölümü’nde başladım. 1991 yılında da mezun oldum. Eşimle beraber aynı
mülakatlardan geçip, aynı iş yerinde, beraber işe başladım. 1991’de işe başladım, 2001’de
başteknisyen, 2005 yılında vardiya şefi oldum. Bir yıl sonra, 36 yaşındayken, en genç vardiya
amiri oldum. Sonra İstanbul’a gelen yabancı hava yolları uçaklarına hizmet veren bölüme,
müşteri uçakları bölümüne geçtim. Halen THY’de çalışmaya devam ediyorum. Şu an müşteri
uçaklarında başteknisyen olarak çalışmaya devam ediyorum.
 
Sanırım hikayenizi dinlemek için birinizle konuşmak yetiyor... 1988 yılında başlayan süreç
her ikinizi de bugüne kadar getirmiş… ‘Ruh ikizliği’ durumu var sanki.
MB: Çok doğru bir belirleme, gerçekten eşimle ruh ikizi gibiyiz. Aynı duyguları paylaşıyor, aynı
şeyleri düşünüyoruz. Ortak yönlerimiz çok çok fazla… Ruh eşimi bulmak için Eskişehir’e
gitmişim…
 
Tırnak içinde söylemek gerekirse, ‘ataerkil’ bir meslek olarak görülüyor bu iş. Öncesinde bir
hevesiniz var mıydı, nasıl bu günlere geldiniz biraz anlatır mısınız?
HB: Elektronik okumuş bir babanın kızıyım. Babamın bir şeylerle uğraşması, bende de bir
merak uyandırırdı. Televizyon alınır, içinde ne var ne yok çok merak ederdim. Açıp bakmayı
çok isterdim. Radyoların içini açar bakar, kurcalardım. Evdeki eşyaları bozacağım diye endişe
ederlerdi, ‘Aman kızım kurcalama bozarsın!’ derlerdi. Dağıttığımı toplayamam diye
korkarlardı. Küçüklükten gelen bir meraktı benimkisi. Ortaokulu bitirince meslek lisesinde
okumak istediğimi söyledim. O zaman elektronik bölümü en yüksek puanla öğrenci alırdı ve
ben elektronik bölümünü kazandım. Sınıfımız 28 kişiydi, 4 kız öğrenci vardı. Okulda hiçbir
sıkıntı yaşamadım. Sivil havacılığı da bilinçli bir şekilde tercih ettim.
 
MB: İtiraf ediyorum, sivil havacılık benim son tercihimdi. Beni, arkadaşlarım bu bölüme
yönlendirdi, ama arkadaşlarımın hiçbiri bu bölümü yazmadı. Ben onların gazıyla bu bölümü
yazdım ve kazandım. Ailem de İstanbul dışında okumamı istemedi. Bir işim vardı ve amcamın
yanında çalışıyordum. Benim için güvenli bir limandı. Eskişehir’in bozkırlarında nasıl
okuyacağımı kimse bilmiyordu. Bir maliyeti de vardı, bu da düşündürüyordu. İngilizce eğitim
olması bu okula gitmemde motive edici oldu. Sivil havacılık alanındaki ilk üniversiteydi
Eskişehir. Bizler oranın üçüncü mezunlarıyız.
 
Rica etsem biraz da üniversitede gördüğünüz eğitimden bahseder misiniz? Sivil havacılık
eğitiminin üniversitelerde verilmesiyle birlikte teknik liselerden personel alımları da son
bulmuş oldu. Nasıl bir eğitim gördünüz?
MB: Üniversitenin adı ‘sivil havacılık’ ama mesleki alanda eğitim veren hocalar askeriyeden
gelen hocalardı. Onlar mesleğin duayenleri tabii. Bilindiği üzere dünyada olduğu gibi
ülkemizde de havacılık askeri alanda gelişiyor ve daha sonra sivil havacılığa yayılıyor.
Hocalarımız çok tecrübeliydi. THY teknik ekibinden de gelen hocalar vardı. İstanbul Teknik
Üniversitesi’nden gelen profesör hocalarımız vardı. Çok iyi eğitim aldık, çok iyi hocalardan bu
eğitimi aldığımız için de şanslıydık.
 
Aynı zamanda Nişantaşı Üniversitesi’nde eğitmenlik de yapıyorsunuz. Öğrenci olduğunuz
dönem ile günümüz öğrencileri arasında nasıl farklılıklar var?
MB: Nişantaşı Üniversitesi’nde meslek derslerine giriyorum. Günümüz öğrencileri bizim
dönemin öğrencileri gibi değil. Maalesef ne sıkmaya geliyorlar, ne ders çalışmaya geliyorlar.
Konuları veriyorsunuz hiç ilgilenmiyorlar. Biz çok sıkı çalışıyorduk, günümüz öğrencilerinde
maalesef bunu göremiyoruz. Üzücü tabii…
 
Handan Hanım ile aynı bölümde okumadınız değil mi?
MB: Hayır aynı bölümde değildik.
HB: Ortak derslerimiz vardı. Havacılığın temel dersleriydi bunlar ve ortak görüyorduk.
Birlikteliğinizi bu ortak derslere borçlusunuz sanırım...
MB: Şöyle oldu: Eşim arkadaşlarıyla doğum günü kutlarken, “Bugün aynı gün benim de
doğum günüm!” dedim. Tanışmamız da o doğum gününde oldu. Ekim başı gibi okula
başladık. 15 Kasım’da aynı kafede doğum günümüzü kutluyorduk.
HB: Aslında benim doğum günüme ortak oldu... O gün bugündür, doğum günlerimizi birlikte
kutlamaya devam ediyoruz…
 
90’larda işe başlamışsınız, günümüze geldiğimizde işinizin seyrinden bahsetmek gerekirse
neler değişti, neler gelişti?
HB: Tabii 90’ların başında işe başladığımızda bu kadar havacılık kuralları yoktu. Otoritelerin
ortaya koyduğu kısıtlamalar, kurallar bu kadar katı değildi. Sıkı denetimler yoktu. Kontrol
birimleri yoktu.
MB: Aslında şunu söylemek gerekiyor, sivil havacılık teknolojiyle birlikte gelişti ve hızlandı.
Kurallar ve kısıtlamalar da artmak zorunda kaldı. Havacılık hızlı bir şekilde büyüme
gösterince, dünyada havacılığa ilgi artınca sektör kısa sürede çok büyüdü. Aynı şey ülkemizde
de oldu 2000’lerin başından itibaren havacılık sektörü büyük bir ivme kazandı. Bu,
beraberinde zincirleme olarak teknik kapasitenin de artışını sağladı. Uçaklar çoğaldı, personel
çoğaldı, özel hava yolu şirketleri çoğaldı… Tüm bu gelişmeler kural koyucuların işi daha da sıkı
tutmak durumunda bıraktı ve kurallar çok kesin ve denetimler çok daha sıkı olmaya başladı.
50 uçakla başladığımız THY filosu bugün 350 uçak. Ben, vardiyamda 50’nci teknisyendim;
dört vardiya vardı. Şimdi bir vardiyada 100’ün üzerinde teknisyen var.
HB: İnsanların sayısı artıkça, insanlar işin içine girdikçe hata oranları daha da fazlalaşmaya
başladı. Bu hataları minimize etmek için de kurallar daha bir belirgin hale getirildi ve katı bir
hal aldı. Bu kadar insanı kontrol edebilmek için, sıkı bir denetim gerekiyor. Bu da kuralların
daha da belirgin hale gelmesi, denetimlerin daha katı olması demek…
 
Tabii tüm bu süreçlere adaptasyonun sağlanması, sıkı bir eğitim de gerektiriyor sanırım...
HB: İnanın normal şartlarda hiçbir sektörde bu kadar eğitim olmuyordur. Bizim her şart
altında eğitimimizi kanıtlamamız, yeterliliğimizi ortaya koymamız gerekiyor. İki yılda bir
sınavlardan geçiyoruz. Beş yılda bir İngilizce dil yeterliliğini belgelememiz gerekiyor. Havacılık
kurallarından her yıl sınava tabi tutuluyoruz. Sürekli yenilikler oluyor ve bizlerin bu yenilikleri
takip etmemiz ve uygulayabilir olmamız gerekiyor.
Bu kadar eğitim, bu kadar sınav zor olmuyor mu, şikayetçi olduğunuz olmadı mı?
HB: Hayır! Bu artık bir yaşam biçimi haline geliyor… Düşünün ki ben emekli oldum THY’den.
OnurAir’de çalışmaya devam ediyorum, bir haftadır ders çalışıyorum CS olabilmek için. Sizinle
görüşmeye gelmeden önce üç saatlik bir mülakattan çıkıp geldim…
MB: Bizde eğitim hiç bitmez! Alıştık artık... Bir anlamda şanslı olduğumuzu da söyleyebiliriz.
Aldığımız eğitimler bizi daha da yetkin kılıyor, bu da bir avantaj! Biz mesleğe başladığımızda
bilgisayar yoktu, kitaplar katalog halindeydi. Şimdi her şey bilgisayar ortamında ve dijital
olarak ulaşılabilir olmak çok kolay.
HB: Teknoloji bizlerin işini çok kolaylaştırdı.
 
70’lerde işe başlamış, meslek lisesi çıkışlı teknisyenlerle dergimizin her sayısında ‘Tarihin
Tanıkları’ başlığı altında görüşmelerimiz oluyor, sizler de dergimizde takip ediyorsunuz. Siz
genç kuşaklar onlarla çalıştınız, onlardan öğrendikleriniz var... Biraz onlardan bahsetmenizi
istesem neler söylersiniz?
MB: En başta şunu söylemek istiyorum, o dönemden gelen ağabeylerimizden çok önemli bir
prensibi öğrendik o da şu: “Bu uçağı senden daha iyi yapabilecek başka bir teknisyen yok!”
Ne biliyorsan, en iyisini sen biliyorsun. Arızası olan bir uçağa çıkıyorsan, onu sen yapacaksın
ve uçmasını sen sağlayacaksın. Kendine güvenmeyi, işten kaçmamayı, işin zorluğundan
sakınmamayı öğrendik. Belki onlar bizim kadar dijital dünyaya çok hakim değiller ama, işe çok
disiplinli bir şekilde sahip çıkıyorlar. İşlerini çok severek yapan insanlardı. İşinizi severseniz,
karşılaştığınız problemleri de kısa sürede çözersiniz.
 
Kadın bir teknisyen olarak ekstra karşılaştığınız problemler, üstesinden gelmeniz gereken
zorluklar oldu mu çalışma hayatınızda?
HB: Toplumsal alışılmış kodlarla baktığınızda bir kadın bu işi yapamaz gibi duruyor. Bir şey
denildiğinde “Hayır!” der, “Uğraşmaz!”, “Yapamaz!” diye düşünülebilir. Ama ben hiçbir
zaman bu işe yapamam gözüyle bakmadım. Bana ne iş verilirse ben o işi yaparım ve en iyisini
yaparım gözüyle baktım. Mesleki yaşamım boyunca da verilen her işin üstesinden geldim.
MB: Bir araya gireyim. Üniversitede girdiğim derslerde, kadın öğrencilerimiz de var. Her
zaman eşimi örnek gösteririm. Bir iki kere okula davet ettim, onlarla tanıştırdım. Özellikle kız
öğrencilerle tanışmalarını istedim, onlarla tecrübelerini paylaşmalarını istedim. Evet doğru
erkeklerin çok olduğu bir meslek, ama istediklerinde kadınlar bu işi çok daha iyi, çok daha
disiplinli yapabiliyor ve çok daha çalışkan olabiliyorlar. Hatta kurallara erkeklerden daha çok
uyduklarını da söylemek gerekiyor. Örneği karşımızda duruyor!
 
THY’de kaç kadın vardı siz işe başladığınız zaman?
HB: Ben başladığım zaman bir tek Ayten (Turgut) Abla vardı. Sonradan üç kadın daha
alınmıştı, beş kadın teknisyendik. Biz başladıktan sonra Ayten Abla emekliye ayrıldı, dörde
düştük. Onların da biri ABD’ye yerleşti. Bir tanesi planlama kısmını tercih etti. En sonda iki kişi
kaldık. 2000’lerin başına kadar durum buydu. Ayten Turgut’tan sonra THY’de ikinci kadın
teknisyenim.
 
Mesleğinizin geleceği konusundaki düşünceleriniz neler? Teknolojideki gelişmeler, yapay
zeka vs. nereye gidiyoruz; sizler nasıl bakıyorsunuz?
MB: Ne olursa olsun insan elinin değmesi gerekiyor uçağa. Robotlarla, yapay zekayla bu iş
olmaz. Arıza ve bakımda tecrübeli, işinin ehli teknisyenlere her zaman ihtiyaç olacaktır.
Sektör gelişecektir, robotik uygulamalar daha da olacaktır. Ama uçak bakımında her zaman
insan faktörü olacaktır. Robotlarla uçakları uçurabilirsiniz, ama bakımını mutlaka insanlar
yapmaya devam edecektir. Onun için her zaman bu meslekte teknisyene ihtiyaç olacaktır.
Genç arkadaşların bunun farkında olmaları gerekiyor, yan gelip yatmamaları gerekiyor. Onlar
çok daha zor bir dönemden geçeceklerdir. Çok daha yorucu ve meşakkatli yolları olduğunu
söylemek durumundayız.
 
Aynı evde iki teknisyen olmanın avantajları, dezavantajları nelerdir diye bir soru sorsam,
neler söylersiniz?
MB: Dezavantajları çok, sürekli kavga ediyoruz. Kim daha iyi biliyor kavgalarımızdan eşim hep
üstün çıkıyor ve ben pes ediyorum. Öncelik her zaman eşimindir dolayısıyla, evde onun sözü
geçiyor. O ne derse öyle oluyor! Evde, meydana gelen arızalar üzerine sürekli bir muhabbet
oluyor. Tabii şaka bir yana ben çok faydasını gördüm. Hala da görüyorum… Mekanik alanda
çalışan biri olarak aviyonik alanlara hakim değilim, farklı bir alan sonuçta. Onun için bu
alanda her zaman eşimden yardım almışımdır, arayıp sorunun giderilmesi hakkında yardımını
istemişimdir. Bana her zaman çok yardımı olmuştur…
HB: Sadece eşime değil, arkadaşlarına da yardımcı olduğum çok olmuştur.
 
Elbette çok anı biriktirmişsinizdir... İlginç bir anınız var mı bizlerle paylaşabileceğiniz?
MB: Tabii ki… Boeing 747 uçağı, JADE Cargo. Filoda böyle bir uçak yok. Kimsenin de tecrübesi
yok! Uçak üç-dört arızayla İstanbul’a geldi. Pilot İspanyol, arızaları deftere yazmış. Bizde de
yetki olduğunu biliyor. Beni çağırdı, “Bu arızaları çözebilir misin?” dedi. “Bana iki dakika
müsaade eder misiniz, eşimi telefonla arayabilir miyim?” dedim. Döndü baktı, “Tabii ki
arayabilirsiniz, benim için problem değil!” diyerek şaşkın şaşkın baktı. “Eşinizi arayın ama
arızaları da giderin lütfen!” dedi. Eşimi aradım, elektronik arızaları söyledim uçağın park
yerini söyledim. Yakın bir yerdeydi, beş dakika sonra geldi. Kaptandan müsaade istedik,
kokpiti boşalttı. Eşim kaptan koltuğuna oturdu, arızaları çok kısa sürede çözdü. Arızaların
hepsi elektronik arızalar ve benim hiç bilgim yok! Pilota arızaların giderildiğini söyledim.
Döndü “Bu hanımefendi kim?” dedi. “Eşim!” dedim. Adam o zaman anladı ne demek
istediğimi. “Peki defteri kim kapatacak?” dedi, “Defteri ben kapatacağım” dedim. “Yetkili
teknisyen olarak benim nezaretimde uçağa müdahale etti” dedim. Ve arızalarını çözdük.
İnanamadı, çok teşekkür etti. Şok bir vaziyette bindi uçağına ve gitti.
HB: Şunu da ben eklemiş olayım, B1 ve B2 olarak bir uçağın A veya C bakımını yapabiliriz.
 
Kısa ve son bir soru; “İşinizin en önemli prensibi nedir?” diye sorsam...
HB: Kurallara uymak… Kural, kural, kural!
MB: “Ben bu işi biliyorum, ben yaparım!” demeyeceksiniz. Kurallara, yönetmenliğe yüzde
100 uymak çok önemli. Olmazsa olmazımız…
 
Eklemek İstediğiniz?
MB: Bayrak onlarda, biz meslekteki son yıllarımızı yaşıyoruz. Bu bayrağı daha ileriye taşıyacak
olan onlar. Her şeyi sorabilirler, her şeyi danışabilirler. Öğrenmenin sınırı yok, çok çalışarak,
gayret göstererek çok daha iyi yerlere geleceklerinden emin olabilirler. Tüm arkadaşlarımız
her zaman bize ulaşabilirler, her zaman onlarla bilgimizi paylaşmaya hazırız.
HB: 7/24 yardıma hazırız...
 
Ne mutlu size, çok teşekkür ediyoruz…
 

1968 © Uçak Teknisyenleri Derneği