Thumbnail
  • 11.02.2020

Geç dönem Roma eseri olarak 10 ya da 11’inci yüzyılda inşa edilen Tekfur Sarayı, Avrupa ve Bizans sivil mimarisini yansıtan tarih yüklü, görkemli ve gözalıcı bir yapı.

 

İstanbul’da Edirnekapı ve Eğrikapı arasında, surların tam da yanında bulunan küçük ama bir o kadar etkileyici Bizans eseri bir saraydayım… Tekfur Sarayı’nda… ‘Tekfur’,  Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminde Türkler’in Doğu Roma imparatorlarına verdikleri bir isim.

Burası aslında Bizans imparatorlarının sürekli kullandıkları Blaherna Sarayı’nın (Blakhernai Sarayı) parçalarından birisi imiş. Tekfur Sarayı, 10 ya da 11’inci yüzyılda inşa edilmiştir. Burası Türk kültür tarihinde ‘İmparatorluk Evi’ olarak da bilinmektedir.

 

Sarayın kim tarafından ve tam olarak ne zaman yaptırıldığı bilinmemektedir. 16’ncı yüzyılda Avrupalılar, ‘Palatium Constantini’ (Konstantin Sarayı) şeklinde adlandırmışlardır. Daha sonraları da Porfirogenetos Sarayı demişlerdir. Porfirogenetos, prenslere verilen bir tür unvan imiş.

 

Rivayete göre; İmparator 7’nci Konstantin, oğlu için bu sarayı yaptırmıştır. Tekfur Sarayı, geç dönem bir Roma eseridir. Çevresine hakim bir yerde, şehir burçlarının koruması altında bulunan saray, eski kaynaklarda ‘yüksek bir saray’ olarak nitelendirilmektedir.

Tekfur Sarayı, İstanbul’daki tüm diğer eserler gibi Latin istilası sırasında çevresindeki yapılarla birlikte yakılıp yıkılmıştır. Ancak 1261 yılından sonra bakım ve onarım işlerine girişilmiştir. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethinden sonra onarılarak kullanılmaya başlanmıştır.

Fetih ile birlikte saray eski önemini yitirmiştir. Çünkü Osmanlı Sultanları, Topkapı Sarayı’nda yaşamışlardır. Ama bu süre zarfında Tekfur Sarayı, fil ahırı, hayvanat bahçesi, seramik fabrikası, çini, atölyesi, şişhane (cam üretim yeri) olarak kullanılmıştır. Sarayın en fazla öne çıkan yanı, çinileri olmuştur.

 

Piri Reis, Tekfur Sarayı’nı çizerken üstünde bir çatı çizmiştir. Ancak 17’nci yüzyılda bir fırtınada bu çatı uçmuştur.

 

Tekfur Sarayı ile ilgili en bilinen rivayet şudur: Derler ki,  halen Topkapı Sarayı’nda sergilenen ünlü ‘Kaşıkçı Elması’ bu sarayın çöplüğünde bulunmuştur. 1955-1970 yılları arasında kapsamlı bir restorasyon yapılmıştır. Tekfur Sarayı, Bizans sivil mimarisini yansıtması açısından oldukça önemli bir yapıdır.

 

Tekfur Sarayı, en son 2006 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin başlattığı restorasyon çalışmaları sonuçlanıp müze olarak ziyarete açılınca ben de bu muhteşem sarayı görmeye adeta koştum. Burada çiniler, cam ve çömlek eserler sergileniyor. Müze olarak açılan saray, 3 kattan oluşuyor. Gerçekten de Avrupa ve Bizans mimarisinin birleşimi olan yapı, kendine özgü olarak inşa edilmiş. Burada Hologram teknolojisi ile çömlek yapımı da anlatılıyor. Oldukça güzel düzenlenmiş ve restore edilmiş bir müze burası.

Evliya Çelebi, Tekfur Sarayı’nın avlusunda tılsımlı bir sütun olduğunu ve bunun yılda bir kez alevler saçtığını aktarmaktadır. Deniliyor ki, bu alev ile ocağını yakan kişi asla yokluk çekmez imiş.

Gerçekten, söylenen rivayetler, anlatılan, yazılan efsaneler ve de masallar bir mekânı görmek açısından insanları oldukça etkileyecek faktörlerdir. İşte siz de bu tarih yüklü, görkemli ve üstelik oldukça güzel yapıyı mutlaka görmelisiniz. Beğeneceksiniz.

1968 © Uçak Teknisyenleri Derneği