Bir su deposu düşünün şimdi. Yani başka bir deyişle bir Sarnıç... Hemen açıklıyayım, “sarnıç”, eskiden yağmur suyu biriktirmeye yarayan ve su deposu karşılığı kullanılan bir sözcük. İşte bu ay İstanbul’daki en büyük ve kapalı bir sarnıçta yani, Yerebatan Sarnıcı’ndayım.

 

İlk önce tarihine bakalım, çünkü gerçekten burada korkunç bir tarih yatıyor. Tarihi çok eskilere 532 yılına kadar dayanıyor. İmparator Justinianius tarafından inşa ettirilmiş, uzunluğu 140 metre genişliği ise 70 metre. Kocaman, dikdörtgen şeklinde görkemli bir yapı burası… Kapıdan girdikten sonra 52 basamaklı taş bir merdiven ile aşağıya iniyorsunuz. Aşağısı biraz karanlık olduğu için etrafı seçmekte zorlandım. Sarnıcın içinde her biri 9 metre yüksekliğinde toplam 336 tane sütun bulunuyor. Birbirlerine 4,80 metre aralıklarla dikilmiş olan bu sütunlar her sırada 28 tane olmak üzere 12 sıra meydana getirmişler. İçeri girer girmez duyduğum ney sesi ile inanın adeta büyülendim. Hava hafif nemli ve müthiş bir gizemin varlığı hissediliyor. İşte size Yerebatan Sarnıcı…

 

Sarnıçta en güzel yerlerden birisi, duvarlar ve tavanlar. Tuğladan örülmüş duvarları, tamamen su geçirmez bir harç ile sıvanmış. Bu harcın adı Horasan Harcı imiş… Sarnıcın kapladığı alan 9.800 metre kare. Ayrıca 100.000 ton suyu da depolama kapasitesine sahip. Suyu ise 19 kilometre uzaklıktaki Belgrad Ormanlarından su kemerleri vasıtası ile getiriliyormuş.

Sütunların çoğu silindir şeklinde, üzerlerine oyma ve kabartma ile gözyaşı veya tavus gözü ile sarkık dal şekilleri resmedilmiş. Bir rivayete göre gözyaşı kabartmaları Sarnıç inşaatında çalıştırılan 7 bin kölenin acılarını simgeliyor. Hatta sütunlardan birinin adı, ‘Gözyaşı Sütunu’ ya da ‘Ağlayan Sütun’ olarak konulmuş.

 

Gezi yolları oldukça düzgün ve rahat olan sarnıcın kuzeybatısında bir köşede iki sütunun altında kaide olarak kullanılan görkemli bir Medusa başına rastlıyorsunuz. Hayli eski, yaklaşık İ.Ö. 4 yüzyıla ait bu Medusa başının hangi yapıdan alınıp da, sarnıca getirildiği ise bilinmiyor. Sarnıcın en kalabalık yeri de bu Medusa başının olduğu kısım idi. Medusa ile ilgili bir kısa bilgi vermek isterim. Yunan Mitolojisine göre gözlerine bakanı taşa çevirdiğine inanılan yılan saçlı, keskin dişli dişi bir canavar tasviridir. Medusa, Zeus’un oğlu Perseus’u sevmektedir. Ancak Tanrıça Athene de Perseus’u sevdiği için Medusa’yı kıskanarak saçlarını yılan şekline sokar. Medusa ise baktığı kişiyi taşa çevirir. Perseus, Medusa’nın büyülendiğini düşünerek başını keser. Kesik başı eline alarak savaşlara katılır. Başı görenler taş kesilir ve bu sayede de Perseus savaşı kazanır. İşte Medusa’nın başının konulduğu yerlerde, kılıç kabzalarında, ya da sarnıçtaki sütun kaidesinde olduğu gibi hep ters bir şekilde ve yan olarak konur. Çünkü düz bakıldığında Medusa ile göz göze gelinmek istenmez.

 

Yerebatan Sarnıcı, İstanbul’un Osmanlılar tarafından 1453 yılında fethinden sonra bir müddet daha kullanılmıştır. Topkapı Sarayı’na su buradan verilmiştir. Ta ki Osmanlılar şehirde su tesislerini kurduktan sonra artık kullanılmamaya başlamıştır. Birçok kez restore edilen sarnıcın, ilk onarımı Padişah 3. Ahmet zamanında yani 18. yüzyılda Mimar Kayserili Mehmet Ağa tarafından yaptırılmıştır. İkinci onarım Sultan 2. Abdülhamid zamanında yani 19. yüzyılda yapılmıştır. Üçüncü onarım Cumhuriyet döneminde, 1985 yılında İstanbul Belediyesi tarafından yaptırılmıştır. Bu onarımda, zeminden 50.000 ton çamur çıkartılmış olup aynı zamanda ilk kez de bir yürüyüş platformu yaptırılmıştır. Sarnıç 1987’den beri ziyarete açıktır.

 

Yerebatan sarnıcı ile ilgili bir şeyler demem gerekirse, burası ile örtüşen bir tek sözcük kullanabilirim: Gizem. Gerçekten de burası korkunç gizemli bir tarih deposu. İşte bu nedenle de birçok filme plato’luk yapmış bir mekân.

 

İstanbul’da Sultanahmet meydanında bir sarnıç var: Yerebatan Sarnıcı. Burayı bir gezin derim. İnanın çok değişik bir deneyim yaşayacaksınız. Gizem, tarih, heyecan, mitoloji, efsane... Her şey burada iç içe girmiş durumda. Tarihin geçmişlerinde dolaşıp mitoloji ile dolacaksınız. Ve gezerken de bana hak vereceksiniz.

 

1968 © Uçak Teknisyenleri Derneği