“..Çakıllar üstünde akan suların şırıltısından, yapraklar arasında kuş cıvıltılarından başka ses gelmiyordu kulaklarımıza. Ne bir duvar görülüyordu ne bir adam, ne bir parmaklık, ne de herhangi bir ev, bir barınak… Ihlamurla şehri ayıran çıplak sırtları geçip dar bir vadide attan indik… Buradaki bina, Fransa’nın güney vilayetlerindeki küçük mütevazi evlerine benziyordu. Binanın karşısındaki bahçede güzel yemiş ağaçları ile bu vadiye ismini veren büyük ıhlamurlar vardı...

 

Bu satırlar ünlü Fransız şair yazar ve politikacı gezgin Türk dostu Alphonse Lamartine ait. Yazar, ‘’Doğuya Seyahat’’ isimli eserinde Ihlamur vadisini ve bölgeyi böyle tanımlıyor, tasvir ediyor.

 

Günümüzde Ihlamur semtini bilenlerin hayretle karşılayacağı bu tasvirden anlaşıldığı gibi burası eskiden açık bir alan ve genellikle de ok atma sporunun yapıldığı bir bölge olarak gözüküyor.

 

 

Evet, bir saray düşünün şimdi, ya da kullanıldığı adı ile bir kasr. Kasr derken hemen açıklıyayım bir tür küçük saray ya da köşk karşılığı olarak kasr sözcüğü kullanılıyor. Kısaca, padişahın ikamet etmesine ayrılmış bir yer yani. yani. 25 bin metrekare civarında bir alana sahip olan ıhlamur kasırları, Beşiktaş’ta, Nüzhetiye caddesinin kavşağında, Ihlamur ve Teşvikiye semtleri arasında bulunuyor. Gerçekten de eskiden bir mesire yeri olduğu için padişah buraya bir kasr inşa ettirmiş.

 

Ihlamur Kasrlarının bulunduğu alan Padişah 3. Ahmed zamanında tersane emiri olan Hacı Hüseyin Ağa’ya ait bir bağ imiş. Burası sonra has bahçeye dönüştürülmüş. Padişah 3. Selim ve 2. Mahmut zamanında ise ok atma sporunun yapıldığı bir yer olarak anılıyor. Ta ki Sultan Abdülmecit’in eski bağ evinin yerine Ihlamur Kasrlarını yaptırması ile işte hala ayakta dimdik duran bu iki güzel köşk ortaya çıkmış. Padişah Abdülmecit, Nigogos Balyan, isimli bir mimara bu bölgede iki köşk yaptırmış. Bunlardan birisi ‘’Merasim Köşkü’’ diğeri de ‘’Maiyet Köşkü’’.

 

Merasim Köşkü, adı üstünde, daha çok merasimler için düşünülmüştür. Kesme taştan yapılmış olup en çok göze çarpan da binanın Barok tarzı oyma ve süslemeleridir. Maiyet Köşkü ise daha sade bir yapı olarak gözüküyor. Burası daha çok harem kadınları için ayrılmış bir köşk. Şu anda kafe olarak hizmet veriyor. Her iki köşke verilen isim ise Ihlamur Kasırları.

 

İşte bu ay Ihlamur Kasırlarındayım. Etrafı yüksek duvarlar ve demirden parmaklıklar ile koruyan, kendisini adeta bu semtin kargaşasından soyutlayan bu görkemli sarayda. Burası Sultan Abdülmecit ile o kadar özdeşleşmiş ki o nedenle Abdülmecit’in sarayı olarak da adlandırılıyor. Abdülmecit’in burayı sık sık kullandığını hatta birçok konuğunu da burada ağırladığını biliyoruz. İşte bu ünlü konuklardan birisi de Fransız şair Lamartine.

 

Sultan Abdülmecit’in genç yaşta ölümü ile yerine geçen Abdülaziz, bu sarayın bahçesinde, horoz ve koç dövüşleri yaptırırmış. Daha sonraları başa geçen Sultan Abdülhamit burayı pek kullanmamış. Ancak onun yerine geçen Sultan 5. Mehmet Reşat kasr’a günü birlik geziler yapmıştır. Sırp Kralı olan Petro’yu burada ağırlamıştır. Birinci Dünya Savaşı yıllarında (1914) yeni alaylara sancak teslim töreni Ihlamur Kasrında yapılmıştır. Bir dönem de burası Şehzade Mektebi olarak kullanılmıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra Kasr kullanılmaya başlanmıştır. Ancak 1952’de Tanzimat Müzesi olarak kullanılmıştır. 1966 yılında ise Milli Saraylar Müdürlüğüne devredilmiştir.1970’lerin sonunda restorasyonu yapılan kasrın açılışı 1985 yılıdır.

 

 

Derim ki, Ihlamur Kasrına bir gün yolunuzu düşürün. O güzelim bahçeyi, sarayı bir görün. Kafesinde bir demli çay için. Belki bu güzellikler karşısında şair bile olabilirsiniz. Yazıma yine Lamartin’den, onun Ihlamur Kasırlarında yazdığı o etkileyici dizelerle son veriyorum.

 

Ebedi gecesinde bu dönüşsüz seferin,

Hep başka sahillere doğru sürüklenen biz,

Zaman adlı denizde bir gün bir lahza için,

Demirleyemez miyiz?

Alphonse De Lmartine

1968 © Uçak Teknisyenleri Derneği